İLAH [ İtaat Edilen ]


........>>> İLAH (إله) KELİMESİNİN ANLAM ve MUHTEVASI <<< ....... İLAH (إله) kelimesi E-LE-HE veya E-Lİ-HE fiilinden türetilmiştir. Türkçe anlamı ise; kulluk edilen, tevekkül edilen, dua yapılan ve duaya icabet eden, kanun koyan, saygıda ve korkuda tazim duyulan, kendisine itaat edilen isyan edilmeyen, sevilen, yüceltilen, ibadet edilen gibi anlamları içermektedir. Kelime-i tevhid, anlam itibarı ile ilahlık makamını yalnız Allaha has kılmayı gerektirir. Kişi lailahe illallah dediğinde, Allah’tan başka ilah edinmeyeceğine yani ilahlık sıfatlarını Allah’tan başkasında da görmeyerek O’na ortak koşmayacağına söz vermektedir. Kur’an’ı Kerimde Allah, kendisine ait olan ilahlık sıfatlarını bir başkasında da gören, bir başkasına da veren kişileri müşrik olarak adlandırmıştır. Bu bakımdan Müslüman olacak her kişinin bu kavramın anlamını bilmesi şarttır. Fakat ne yazık ki, günümüzde bu kelime insanlara sadece Allah’ın varlığı olarak kabullendirilmiş ve Allah’tan başka ilah yoktur dan kastın, Allah’tan başka yaratıcı yoktur demek olduğu benimsettirilmiştir. Fakat bu yanlıştır. Evet, ilahlık makamı yaratıcılığı da gerektirir. Ama bu kelimenin anlamı sadece bununla sınırlı değildir. Kendilerine Peygamberler gönderilen müşrikler, Allah’ı inkar etmemişlerdir, Allah’ın yaratıcılığı hakkında asla şüpheye dahi düşmemişlerdir. ”Andolsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorsan, mutlaka, «Allah» derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?” (Ankebut; 61) ‘’De ki: ‘Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?’ Onlar: ‘Allah’tır! ‘ diyecekler. ‘O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?’ de.’’ (Yunus: 31) Peygamberler insanlara, Allah’ı kabul edin, Allah vardır gibi cümleler asla sarf etmemişlerdir. Bilakis inandığınız Allaha ilahlık vasıflarında ortak koşmayın, ilahlık makamını gerektiği ve olduğu gibi Allah’ta görerek O’na kulluk edin, Allah’tan başka ilah edinmeyin mesajını vermişlerdir. ‘’Onlara, kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur, hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” diye öğüt veren bir peygamber gönderdik.’’ (Mü’minun: 32) İlah’tan maksat kelamcı imamlardan bir kısmının sandığı gibi yoktan var etmeye kadir olan demek değildir. Onlar, uluhiyetin sadece ‘’yoktan var etmeye güç yetirme’’ olduğunu sanırlar. Böylece onlara göre, yoktan var etmeye güç yettirenin Allah olduğunu ikrar eden, Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına şehadet etmiş olur. Daha önce belirttiğimiz gibi müşrikler de bunu kabul ediyorlardı. Aksine, gerçek ilah, tapılmayı hak edendir. O ilahlık eden anlamında değil, ilah edinilen anlamında ilahtır. (ibadet ettiren değil, ibadet edilendir.) Tevhid ise, sadece Allah’a ibadet edilmesi ve başkasının O’na ortak koşulmamasıdır. Ortak koşmak ise, Allah’la birlikte başka bir ilah kabul etmektir. (İbn Teymiyye külliyatı, c.3 s.98) Gökleri ve yeri yaratanın, Güneş’i ve Ay’ı insanların yararına sunanın, gökten su indirip bu su aracılığı ile ölü toprağı canlandıranın kim olduğu sorulduğunda bütün bunları yapanın yüce Allah olduğunu söylüyorlardı. Buna rağmen onlar kendi elleriyle yonttukları putlara ya da cinlere yahut meleklere kulluk sunuyorlardı. Bu saydıklarımızı yaratma işleminde Allah’a ortak koşmamakla beraber kulluk sunarken bunları O’na ortak koşuyorlardı. Bu ise, tuhaf bir çelişkiydi. Yüce Allah bu çelişkinin tuhaflığını bu ayetlerde dile getiriyor. “Öyleyse nasıl gerçekten saptırılıyorlar” Yani nasıl oluyor da gerçek inançtan saptırılıp böylesine karmaşık, tuhaf bir inanca bağlanıyorlar? (Fi zilal-il Kur’an. c.8 s.179) İbn Kesir (Allah(cc) rahmet etsin) ise şöyle demekte; Allah(cc) kendisinden başka İlah olmadığını tesbit ediyor. Çünkü müşrikler kendisiyle beraber başkasına da ibadet ederler. Gökleri, yeri, güneşi, ayı yarattığını ve gece ile gündüzü kullarının istifadesine sunduğunu, O’nun, kulların rızkını verdiğini, ecellerini takdir ettiğini de itiraf ederler… Durum böyle olunca neden kendisinden başkasına ibadet ediliyor? Neden başkasına tevekkül (güvenip dayanmak) ediliyor? O nasıl mülkünde tek ise ibadet de tek ona sunulmalı. (Tefsir’ül-Kur’an’il-Azim c.7 s.334) ‘’İlah’’ deyince kalpler tarafından ‘’yüceliği’’ benimsenen, kulluğa müstahak tek merci olarak bilinen, bütün sıfatlarında eksiksiz bir yetkinliğe sahip olduğu kabul edilen ‘’Tek bir Allah’’ı düşünmek gerekir. Onun dışında hiçbir nesnenin kulluğa ve sevilmeye müstahak olamayacağını kesinleştirmek lazımdır. Onun rızasını amaçlamayan her ibadet ‘’batıl’’dır, O’ndan başkasına kulluk sunmak, O’ndan başkasını sevmek ‘’fesada (yıkıma)’’ götürür diye inanmalıdır. (İbn Teymiyye, Sırat-ı Müstakim,s; 609) İbn-i Recep el-Hanbelî şöyle der: “İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan, dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılanların tamamı Allah’a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah’a ibadette ortak koşmuş ve La İlahe İllallah sözündeki ihlâsını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.” (Gurretu Uyuni’l-Muvahhidin, sf. 25) ibn-i Teymiyye şöyle der: İLAH : kalbin kendisine ibadet ederek, ondan yardım dileyerek,ondan umarak ve ondan korkarak , ona saygı duyup ona hürmet göstererek sığındığı varlıktır. (Mecmuul fetava 3c. 342 s.) Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere ilah, kendisine itaat edilen ve ibadetin kendisine sunulduğu varlık anlamına gelir. Müslüman bir kişinin tek ilahı Allah’tır ve yalnız O’nu ilah olarak kabul eder. İbadet içerikli uygulamaların tümünü yalnız Allah’a yapar ve asla ondan başkasına bu eylemi sunmaz. Müslüman kişinin ilahı yalnız Allah’tır ve O’na isyanın olduğu konularda ne olursa olsun, kim olursa olsun asla itaat etmez. Bunun yanında, ibadetin ve itaatin kendisine yapılmasını isteyerek ilahlık iddia eden her hangi bir kişide olabilir ve birisi o kişiyi Allah’tan başka ilahta kabul edebilir. Fakat gerçek ilah yalnız Allah’tır ve O’nun dışındaki ilahlık iddia edenlerin ilahlığı batıl ve sahtedir. İlahlığın (uluhiyetin) kendine has bir takım vasıfları vardır ve ehli sünnet alimleri Kur’an ve sünnet çerçevesinde bu vasıfları şöyle açıklamışlardır. Allah’ın bazı ilahlık (uluhiyet) özellikleri Hüküm vermek Allah’ın en belirgin ilahlık vasıflarından birisi de, yarattığı kullarının üzerinde hükümran olması, kanun koyucu olmasıdır. ”O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.” (Kehf;26) ” Haberiniz olsun ki, yaratma ve emir verme yetkileri O’na mahsustur” (Araf;54) ”Hüküm sadece Allah’a aittir.” (Yusuf;40) ” Egemenlik yalnız Allah’ındır” (Enam;57) Bu vasıf, ilahlığın (uluhiyetin) ayrılmaz bir parçasıdır. Nasıl ki insanları Allah yaratmışsa yine yarattığı kulları üzerinde tek otorite Allah’tır ve bu yetki ancak ona aittir. Hiç kimsenin Allah’ın kulları üzerinde otorite olmaya, onların hayat nizamları ile alakalı kanunları belirlemeye hakkı yoktur. Mekkeli müşriklerin tevhid kelimesini kabul etmeme nedenlerinden bir tanesi de buydu. Onlar darun nedve denen meclisleri içerisinde insanların hayat nizamlarını belirler ve onların hayatları ile ilgili yasaklar ve serbestler belirlerlerdi. Tevhid kelimesini kabul ettikleri andan itibaren artık bu yetkiyi yalnız Allah’ta görecek ve yalnız insanların kendileri ile birlikte kanun koyucuları Allah olacaktı. İnsanlara düşen sadece Allah’ın kitabında kulları için belirlediği kanunları insanlara uygulamaktır. Yoksa Kur’an şeraitini hükümsüz bırakarak yerine insan ürünü kanunlar belirleyip, insanlara bununla hükmetmek değil. Bu Allah’a karşı kişinin haddini aşarak ilahlık iddia etmesi anlamına gelir. Bu insanların ağızları ile ‘’ben sizin ilahınızım’’ demelerine gerek yoktur. Allah’ın kulları için hayatları ile alakalı belirlediği kanunları hükümsüz bırakarak onun yerine bir farklı kanun ile Allah’ın kullarına hükmetmek amel yönünden ilahlık iddiasının en bariz örneğidir. Bir kişi açıkça ‘’ben Allah’ın şeriatini tanımıyorum ve yerine farklı kanunlar ile insanlara hükmediyorum’’ demesi ile ‘’ ben Allah’ın şeriatini inkar etmiyorum fakat farklı kanunlarında çağdaş günümüz insanları için hayırlı olacağını düşünüyorum veya bu kanunlarında insanların ihtiyaçlarını karşılayacağına inanıyorum’’ demesi aynı şeydir. Çünkü sonuç olarak iki görüşte Allah’ın kanunlarını hükümsüz bırakıp yerine insan ürünü kanunlar ile hükmetmektir, buda ilahlık makamına bir saldırıdır. ‘’ Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.’’ (Maide: 44) Bu ayet hiçbir kimsenin düşünce tarzına, niyetine, amacına önem vermeden, insanların ağzı ile ben sizin ilahınızım diyen ile demeyeni ayırt etmeden kim olursa olsun hangi düşüncede olursa olsun Allah’ın hükmü ile hükmetmeyenlerin kafir olduklarını bildirmektedir. Kaldı ki, bırakın Allah’ın şeriatini tamamen hükümsüz bırakmayı, Allah’ın belirlediği kanunları arasında sadece bir tanesinin hükmünü bile değiştirmek küfürde ileri gitmektir. ”(Haram ayları) ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allah’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helâl kılmak için (haram ayını) bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. (Böylece) onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe; 37) Hüküm koyma yetkisi, sadece ve sadece Allah’ın olmalıdır. İlahlığının her şeye egemen olması gereğince hüküm, sadece Allah’a özgüdür. Zira egemenlik ilahlığın niteliklerindendir. Egemenliğin kendisine ait olduğunu ileri süren, ister bir birey, bir sınıf, bir parti, ister bir grup, bir ulus, isterse uluslararası bir örgüt şemsiyesi altında tüm insanlar olsun- ilahlığın nitelikleri noktasından herkesten önce Allah’a savaş açmış demektir. İlahlığın baş niteliği durumundaki egemenlik noktasında yüce Allah’a savaş açan ve egemenliğin kendisine ait olduğunu ileri süren, yüce Allah’ı apaçık bir biçimde inkâr etmiştir. (Seyyid Kutub Fî Zilâli’l-Kur’ân: c.6 s.262) İster Müslümanlar, ister kafirler, ister fütüvvet ehli kimseler, ister atıcılar, ister ordu, ister fakirler, isterse başka kimseler olsun, Allah’ın mahlukatının hiçbiri arasında, kimse Allah ve Resulünün hükmü dışında kalan bir hükümle hükmedemez. (İbn. Teymiyye, El-Akidetu’l Vasıtıyye, s;376,377) Egemenliği Allah’tan alarak bunu kendilerinde gören, insanlara Allah’ın kitabını hükümsüz bırakarak kendi kanunları ile hükmeden kişiler ilahlık iddia etmişlerdir. Diğer insanların da onların kanunlarına itaat etmesi, onlara oy vermesi onların bu ilahlığını kabul ederek Allah’tan başka ilah edinmeleri anlamına gelir. Çünkü bu insanlar hüküm verme yetkisini Allah’ta değil bu meclis yöneticilerin de görmektedirler. Bu kişilerinde ağızları ile ‘’benim Allah’tan başka ilahım var, ilah edindim’’ demelerine gerek yoktur. ”Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe; 31) Bu ayetin tefsirinde Mevdudi şöyle der: ‘’Hahamlar (alimler) ve rahiplerini Rab’ler edindiler…”: Bu kısmın gerçek manasını, bizzat Hz. Peygamber (s.a) kendisi açıkladı. Daha önceleri bir Hıristiyan olan Adiy b. Hatim, İslam’ı kavrayıp anlamak niyetiyle geldiği zaman, taşıdığı şüpheleri gidermek için Hz. Peygamber’e (s.a) birkaç soru sordu. Bu sorulardan biri şu idi: “Bu ayet bizi, alimlerimizi ve rahiplerimizi Rabler edinmekle suçluyor. Bunun gerçek manası nedir? Zira biz onları kendimize Rabler edinmeyiz” dedi. Hz. Peygamber (s.a) cevaben, ona karşı bir soru yönelttiler: “Siz onların gayrı meşru (yasak) ilan ettiklerini gayri meşru, onların meşru (serbest) kabul ettiklerini meşru sayıp öylece kabul etmiyor muydunuz?” Adiy, “Evet böyledir” diye tasdik etti. Hz. Peygamber (s.a) , “İşte bu sizin onları kendinize rabler edinmenizdir” buyurdu. Dolayısıyla bu hadis-i şerif, Allah’ın kitabına yetki tanımaksızın helal ve haramın sınırlarını belirleme yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilah ve rab ittihaz ettiklerini ve onlara kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini göstermiş olmaktır. Onların, a) Allah’a oğullar isnad etmek, b) Kanunları yapma yetkisini Allah’tan başka kimselere vermekle itham edildiklerine ayrıca dikkat edilmesi gerekir. Bu iki husus Allah’ın varlığına inansalar bile, onların O’na inandıklarına dair iddialarının inandırıcı olmadığını ispat eder. Allah hakkındaki böyle yanlış bir kavrayış, mensuplarının Allah’a olan inançlarını anlamsız kılar.
Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol