BEL'AM [ Hakkı Gizleyen ]


.....>>> BEL'AM KELİMESİNİN ANLAM ve MUHTEVASI <<<...... ’Onlara, kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.’’ (Araf: 175, 176) Bu konu ile ilgili açıklamamızı yapmadan önce, ayetlerde bahsedilen kişinin kimliği ile ilgili yapılan bazı müfessirlerin açıklamalarını aktaralım. İbn Kesir şöyle der: Abdürrezzak’ın Süfyân es-Sevrî kanalıyla… Abdullah ibn Mesud’ (r.a.) dan rivayetine göre; «Onlara; ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılan… kimsenin haberini anlat.» ayeti hakkında o, şöyle demiştir : Bu, israiloğullarından Bel’am ibn Baur denilen birisidir. Şu’be ve birçokları da Mansûr’dan bunu rivayet etmişlerdir. Saîd İbn Ebu Arûbe’nin Katâde’den, onun ibn Abbas’tan rivayetine göre; bu kişi, Sayfî îbn er-Râhib’dir… …Avfî ise îbn Abbâs’tan şöyle rivayet etmiştir: O, Yemen halkından birisidir. Ona Bel’am denilirdi. Allah Teâlâ ona ayetlerini vermişti de o bunları terk etmişti. Mâlik îbn Dînâr der ki: O, İsrailoğullarının bilginlerinden olup duası makbul olanlardan (duasına icabet olunanlardan) idi. Sıkıntılı durumlarda onu öne geçirirlerdi. Allah’ın Peygamberi Musa(as), Allah’a davet etmek üzere onu Medyen kralına göndermişti. Kral ona arazi vermiş ve o da kralın dinine uyarak Musa’nın (as) dinini terk etmişti. Süfyân îbn Uyeyne’nin Husayn kanalıyla… ibn Abbas’tan rivayetine göre; bu kişi Bel’am’dır. Muhammed İbn İshâk İbn Yessâr, Salim Ebu Nadr’dan rivayetle şöyle der: Musa (a.s.) Şam arazisinden Ken’an oğulları arazisine indiğinde; Bel’am’ın kavmi, Bel’am’ın yanına geldi ve : israiloğullarından İmran oğlu Musa, bizi, memleketimizden çıkarmak, öldürmek ve buraya İsrailoğullarını yerleştirmek üzere geldi. Biz senin kavminiz. Bizim başka bir yerimiz yok. Sen duası makbul olan birisin. Çık, onlara karşı Allah’a dua et, dediler. Yazıklar olsun size. O Allah’ın Peygamberidir. Yanında melekler ve inananlar var. Nasıl gidip onlara beddua ederim. Allah benim bildiklerimi bilip dururken, dedi. Kendisine: Bizim (başka) bir yerimiz yok, dediler. Ve bu sözlerinde devam ederek ona yalvardılar, yumuşattılar, nihayet kandırdılar. O da kanıp İsrailoğulları askerini görebileceği bir dağa doğru gitmek üzere merkebine bindi. Bu Husban dağıdır. Dağ üzerinde çok gitmeden merkebi çöktü. Merkep’ten inip ona vurdu ve hızlandırıp tekrar bindi. Çok yürümeden hayvan tekrar çöktü. Ona vurup tekrar hızlandırdığında Allah Teâlâ merkebe izin verdi de ona karşı bir hüccet olmak üzere onunla konuştu ve: Yazıklar olsun sana, ey-Bel’am, nereye gidiyorsun? Benim yüzümü çeviren önümdeki melekleri görmüyor musun? Allah’ın peygamberi ve inananlara beddua etmek üzere onlara karşı mı gidiyorsun? dedi. Fakat o, merkebe vurmaya devam etti de Allah Teâlâ onun yolunu serbest bıraktı ve yürüdü. Husban dağının tepesine çıktığında Musa ve İsrailoğulları askerinin tepesine beddua etmeye başladı. Onlara hangi kötülükle beddua etmişse, dili kavmine çevrildi. Kavmi için ne hayır dua etmişse, dili İsrailoğullarına çevrildi. Kavmi ona : Ey Bel’am, ne yaptığını biliyor musun? Sen, ancak onlara dua, bize beddua ediyorsun, dediler. Bu, benim sahip olmadığım bir şeydir. Bu, Allah’ın üzerine galebe çaldığı bir şeydir, dedi ve dili dışarı sarkıp göğsüne düştü. Bunun üzerine onlara : İşte şimdi dünya ve ahiret benden gitmiştir dedi… Kurtubî şöyle der: Kitap ehli Tevrat’tan öğrendikleri bir kıssayı zikretmektedir. Burada ken­disine “ayetlerin verildiği” kişinin tayini hususunda farklı görüşler vardır. İbn Mesud ile İbn Abbas, bu kişinin Musa (a.s) döneminde yaşamış ve İs­rail oğullarından Bel’âm b Bâurâ olduğunu söyle­mişlerdir. Bu kişi baktığı vakit arşı görebilecek durumdaydı. İşte yüce Allah’ın: “Sen onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde… kimsenin haberini oku” buy­ruğunda kastedilen odur. Mevdudi şöyle der: Ayet metninin ifadesine göre, ayette geçen kişi misal olsun diye uydurulmuş hayali bir şahsiyet değil, aksine gerçekten yaşamış birisidir. Allah ve Resulü, o kimsenin ismini anmadılar, zira olayın aktarılmasından umulan gaye isim zikredilmeden de gerçekleşmektedir. Böylece, adını zikrederek ona lüzumsuz bir şöhret sağlamaktan kaçınmak için, o kimsenin adı gizlenmiştir. Gerek Kur’an ve gerekse hadis-i şeriflerde genellikle nezih ifade üslubuna sık sık rastlanmaktadır. Bundan dolayı Kur’an ve Sünnet, ibret alınması için, kötü bir örnek olarak naklettikleri şahsın ismini zikretmemişlerdir. Mamafih, yine de bazı müfessirler, eski zamanlarda veya Hz. Peygamber (sav) devrine ait bazı hususî isimler zikretmişlerdir. Mesela bazıları, Baura’nın oğlu Bel’am’ın ismini, diğer bir kısmı da Ümeyye bin Essalt ve Seyf ibn er-Rahib’in ismini zikrederler. Fakat gerçek şu ki, Kur’an ve Hadis, ayette geçen şahsın kimliğini tanıtmamıştır. Bu yüzden, bu hâlâ sırdır, ama bu örnek aynı davranışı sergileyen herkes için geçerlidir. Bu paragraf çok önemli bir konuyu içerdiği için, geniş izahlar gerektirir. Kötü örnekler olarak gösterilmiş olan şahsın, Allah’ın vahyi hakkında malumatı vardı ve Hakikati de bizzat tanıyordu. Bundan dolayı, haklı olarak sahip olduğu bilginin onu, bâtıl olduğunu bildiği yoldan koruması ve doğru olduğunu bildiği yola sevketmesi beklenmişti. Sonra, vahye uygun hareket etmesi icabınca Allah da onu, üstün insan mevkiine çıkartacaktı. Fakat o, dünya menfaatlerine, hırs ve rahatına yönelip çeşitli günahlara kapılarak bu behimî arzuların hırsına öyle yenik düştü ki, sonunda bütün yüce olan şeyleri bir kenara iterek tüm aklî ve ahlakî terakki yetilerini boşa harcadı. Böylece bilgisinin isteklerine uygun gözetmesi gereken bütün sınırları aştı. Hemen yanı başında hazır beklemekte olan Şeytan da, ahlakî zaafları nedeniyle kasten hak’tan yüz çevirdiğini görünce, derhal onu kendi azdırma ve saptırması altında tümüyle iradesini ve aklını yitirmiş insanların arkadaşlığına katılıncaya, onu bu dereceye düşürünceye kadar kovalar. Allah böyle bir kimseyi, hırs ve şehvette tıpkı bir köpeğe benzetmiştir. Zira köpek bu tip karakteriyle meşhurdur. Dışarıya sarkan dili ve akan salyası, onun doymak bilmeyen oburluğunu gösterir, kendisine bir taş parçası atıldığında bile yer koklayarak o yöne doğru süratle koşar ve belki bir kemik olabilir umuduyla, onu dişler. Kendisi gibi daha birçok köpeğin doymasına yetecek bir leşe rastladığı zaman da onun bencilliği, bu son derece güçlü sahip olma hırsı açıkça ortaya çıkar ve başka hiçbir köpeği buna ortak yapmak istemez. Köpeğin diğer bir belirgin özelliği de şehvete aşırı düşkün olmasıdır. Bu yüzden iman ve bilginin kendisine telkinde bulunduğu yasakları çiğneyen dünyaperest insan işte böyle bir köpeğe benzetilmiştir. Tıpkı bir köpek gibi o da sadece midesini dolduracak ve şehvetini tatmin edecek yolların peşine düşecektir. Buna ek olarak bazı rivayetlerde de bel’am denen kişinin Musa (as)’ın ordusunu durdurmak adına, onların içerisine kadın sokma ve onları yoldan çıkartma fikrini öne sürerek kendi topluluğunu yönlendirmiştir. Bel’am’a Allah (cc) ilim vermiş ve O’nun dinini en iyi bilenlerden olmasını nasip etmişti. Fakat o şeytanın aldatmacasına kanarak yoldan çıkmış ve kendisine verilen ilim ile gereği gibi amel etmeyerek onu insanlara da yanlış tanıtmıştır. Din adamı sıfatında olan bel’am, artık insanlardan hakkı gizlemiş, menfaat ve çıkarı için bu kimliğini kullanmaya devam etmiştir. Bu nakillerden de anlaşılacağı üzere, ayette anlatılan kıssada ki şahsiyetin kim olduğu hakkında farklı görüşler ortaya koyulmuştur. Fakat ayet, Allah’ın bizlere bir durumdan verdiği örnektir. Dolayısı ile hükmü şâmildir, bugün içinde geçerlidir. Ayette, Allah’ın ilim nasip ettiği alim biri olan ve daha sonradan ise bu ilim ile ameli terk ederek şeytana uyan kişiden bahsedilmektedir. Bu kişi dünyalık menfaatleri göz önünde tutarak, üç kuruş için tağutlara yaranmak adına Allah’ın ayetlerini gizlemiş, hakkın yanlış anlaşılmasına yardımcı olmuş olan, din adamı sıfatında ortaya çıkmış bir kişiydi. Bugünde Bel’am’dan söz etmek mümkündür. Çünkü günümüzde Bel’am’ın görevini yüklenmiş birçok din adamı(!) bulunmaktadır. Örneğin dırar mescidlere tağutlar tarafından tayin edilen namaz kıldırma memurları. Bu kişilerin birçok masrafları tağutlar tarafından karşılanır ve ayrıca kendilerine maaş bağlanır. Bunu yapmalarında ki amaç ise, bu bel’am’ların dırar mescidleri içerisinde insanlardan hakkı gizlemesi, tağut nedir, şirk nedir, müşrik nedir ve bunlar gibi İslam’ın kolay anlaşılmasına yarayacak olan kavramlardan bahsetmemesi, tağutların istediği dini insanlara anlatması ve onları övmesi gibi sebepler içindir. Bugün şunu herkes bilmektedir ki, dırar mescid’in bel’am’ları, insanlara tağutu, şirki, Allah’ın kitabı ile hükmetmeyenlerin kafir olduklarını, Allah’a ortak koşan kişilerin müşrik olduğunu ve bunlar gibi kişinin Müslüman olabilmesi için bilmekle yükümlü olduğu ayetlerden bahsetmezler. Aksine tağutları över, demokrasiyi hoş gösterir, tağutların belirledikleri vaaz konuşmalarından başka bir şey söylemezler. İnsanların uyumalarını sağlamak adına tağutların birer askeri olurlar. Allah’ın ayetlerini gizlemenin, onu az bir dünyalığa, menfaat ve çıkara tercih etmenin hükmü, Kur’an-ı Kerim de Allah (cc) tarafından şöyle bildirilmektedir: ‘’ Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.’’ (Bakara: 174) ‘’ İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.’’ (Bakara: 159) Tabi bu ayetlerin hükmünü sadece dırar mescidlerde ki bel’am’lara hasretmek doğru değil. Dünyalık çıkar karşılığında Allah’ın ayetlerini gizleyen, onların anlaşılmaması için çalışan, veya bunları gizlediğini bilmemesine rağmen tağutlar tarafından insanlara istedikleri dinin anlattırıldığı veya tağutlardan bağımsız olarak ortaya çıkan ve insanları imanın asıllarından uzaklaştıran din adamı vasfındaki her kişi bel’am sıfatına hak kazanır. Genelde köylerde olan ve tağutlar tarafından atanmayan fahri imamlar da bunun başka bir örneğidir. Bu kişiler de aslen tağutlar tarafından atanmasalar da, sonuç olarak din adamı kisvesinde ortaya çıkarak insanlara dinî vaazlar vermektedirler. Din adamı sıfatı ile ortaya çıkarak verilen bu dinî vaazlarda da Allah’ın (cc) ayetlerinin gizlenmesi, imanın ilk şartı olan tağutu red ilkesinin açıklanmaması, Allah’ın (cc) sistemi dışındaki farklı sistemlerin birer küfür sistemi olmaları ve bu sistemlere itaatin ise şirk olduğunu, bunu yapan kişilerin müşrik olduklarını ve bunlar gibi daha bir çok iman esasları ile ilgili Kur’an ayetlerini anlatmamaları onların birer bel’am olmalarına yetecek nedenlerdir. Başka bir örnek daha verecek olursak fakülte, medrese, Kur’an kursları gibi islam dinini kişilerin öğrenmek için baş vurdukları kurum ve kuruluşların öğretim görevlileri. Yine insanlara dîni televizyon, sosyal medya, dergi ve kitaplarında anlatan diğerleri. Kısacası din adamı olarak ortaya çıkan fakat insanlara Kur’an’ın asıl mesajını anlatmayarak onları daha çok İslam’dan uzaklaştırmaya sebep olan her kişi bel’am olarak isimlendirilmektedir. Ve bel’am’ların durumu ise: ‘’Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir.’’ Ayeti kerimedeki bildirildiği gibidir. Bu yolda izlenecek en güzel ve en doğru metod, diğer Peygamberlerinde olduğu gibi son Peygamber Muhammed (sav)’in metodudur. Peygamber (as) insanları, Kur’anî bir yol tutarak önce Allah’tan (cc) başkasını ilah edinmemeye, O’ndan başkasına ibadet etmemeye, tağutları inkar ve tekfir ederek Allah’a (cc) hiçbir şekilde ortak koşmadan kulluk etmeye davet etmiş ve bunun akabinde ise Müslüman olan kişilere bu dini nasıl yaşayacağını yine Allah’ın (cc) buyrukları ile öğreterek bu uğurda tutulacak yolun hatlarını belirlemiş ve İslam dini adına insanlara verilecek vaazın ne şekilde olması gerektiğinin de altını çizmiştir.

Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol