RAB [ Hükmedici ]


....>>> RAB ( رَبٌّ,) KELİMESİNİN ANLAM ve MUHTEVASI <<<.... “R-B-B” Kökünden türeyen bu kelime sözlük anlamı olarak; terbiye eden, ıslah eden, mutlak otorite olan, efendi, malik ve sahip olan, üstünlüğü kabul edilen, sözü dinlenip itaat edilen gibi anlamları içermektedir. İslami terim olarak Rab; yaratan, var eden olmak ile birlikte yarattıklarını düzene koyan ve üzerlerine söz söyleme, emretme, yönlendirme, yasaklar ve serbestler belirleme gibi yetkisi de olandır. Bu kelime Allah’ın (cc) sıfatlarındandır ve bu kelimenin hangi anlamlara geldiğini, Rab’lik vasıflarının neler olduğunu bilmeyen bir kişinin ister istemez Allah’tan başka Rab edinmesi olası bir durumdur. Rab kelimesinin hangi anlamlara geldiğini daha iyi anlayabilmemiz için bu kelimenin Kur’an-ı Kerim’de geçtiği bazı ayetleri aktaralım. ” İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur). Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren, içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O’dur. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.” (Şuara; 77,82) Bu ayette Rab sıfatı, kefil olan, yaratan ve öldüren, tekrar diriltecek olan, terbiye eden, nimet veren, şifa veren gibi vasıflarla açıklanmıştır. ‘’Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.’’ (İsra: 30) ”…Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinler ki, Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılandır (Kureyş; 3,4) Bu ayetlerde ise Rab sıfatı, dilediğine dilediği kadar rızık veren, kullarını gözeten ve haberdar olan, sığınılan gibi vasıflar ile açıklanmıştır. ‘’Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!’’ (Araf: 54) ”Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler edindiler…” (Tevbe; 31) Bu ayetlerde ise, üstün otorite sahibi, yasaklama ve serbest yapma da yetki sahibi ve kanunlarına itaat edilip boyun eğilen olarak açıklanmıştır. Konumuz ile alakalı olduğundan, Mevdudi’nin dört terim adlı eserinden bu kelimenin sözlük anlamı ile insanlar arasında ki kullanım yerinden örnek veren yazısını aktaralım: Eğitmek, yetiştirmek, büyütmek anlamında; …Aynı şekilde üvey babasının evinde yetişen çocuklara da ”rebib” denilmektedir. Çocuğu terbiye eden memur, süt anne yada dadıya da ”rebibe” denilmektedir. ”Rabbe” ise üvey anneye denilmektedir. Çünkü anne olmayıp sadece çocuğu yetiştirmekte, büyütmektedir… Malik ve sahip olmak anlamında; Evin sahibine Rabbüdar, dişi devenin sahibine Rabbünnake, arazi sahibine Rabbüdday’ati denilmektedir. Rab, efendi manasına da gelmekte ve abd’in yani kölenin karşılığı olarak kullanılmaktadır… Yine aynı kitapta Kur’an’ı Kerimde Rab kelimesinin kullanılış yeri adlı başlıkta; ”Yusuf dedi ki; ”Sizlerden biri rabbine (efendisine) şarap içirecek’… ve bu ikisinden kurtulacağını sandığına Yusuf ‘Rabbinin (efendinin) yanında beni an’ dedi. Ancak şeytan Rabbine (efendisine) onu hatırlatmayı unutturdu… ” Haberci Yusuf’a geldiği zaman Yusuf ona; Rabbine (efendine) geri dön ve ellerini kesen kadınların durumunu sor dedi. Muhakkak ki Rabbim onların tüm hilelerini bilir.” Bu ayetlerde Hz. Yusuf Mısırlıları muhatap alarak Mısır Firavununu onların rabbi olarak nitelemiştir. Çünkü Mısırlılar Firavunun merkezi kişiliğini ve üstün otoritesini kabul etmekte, onu emretme ve nehyetmeye tam yetkili olarak görmektedirler. Şu halde o, onların rabbi idi. Onların aksine Yusuf (as) Allah’ı kendi rabbi olarak görmektedir. Çünkü o, Firavun’u değil de yalnız ve yalnız Allah’ı yüce otorite olarak kabul etmekte, emir ve nehye yetkili görmektedir. (Yusuf; 41,42,50) (Mevdudi- Kur’an’ın dört temel terimi; 45,47,52) “Rab” aslında terbiye manasına gelen bir masdar olduğu halde mübalağa maksadı ile terbiye edene isim olarak verilmiştir ve masdarına da rububiyet denilmiştir ki, çok adaletli yerine (adaletin kendisi) denilmesi gibidir. İşte bu mübalağa manasından dolayı Rab yalnız “terbiye eden” ile eşanlamlı değil, aynen “terbiye” gibi olan ve bundan dolayı zorla ele geçirme, üstün gelme, ihsan, idaresi altına alma ve tasarruf etme, öğretme ve yol gösterme, teklif, emir ve yasak, teşvik, korkutma, gönlünü alma, azarlama gibi terbiye için gerekli olan bütün şeylere sahip, kuvvetli, mükemmel ve kusursuz olan bir terbiye edici demek olur. Bundan dolayı sahip ve malik manasına da gelir. (Elmalılı Hamdi Yazır, Fatiha suresi tefsiri. Bkz) Sözlük Anlamı Yönünden Rububiyyet Tevhidi Birinci Anlam: Bir şeyin maliki ve sahibi. Cevheri şöyle der: ‘’Her şeyin Rabbi, onun malikidir. Ezheri de şöyle der: Bir şeye malik olan herkes, onun Rabbidir. Örneğin hayvanın maliki, evin maliki anlamında rabbu’d-dabbe ve rabbu’d-dar denilir.’’ İkinci Anlamı: Malik, Kral. Ezheri şöyle der: ‘’Rabbinin yanında beni an.’’ (Yusuf, 42) ayetinde geçen ‘’rabbin yanında’’ ifadesi ‘’kralının yanında’’ demektir. İbnu’l-Esir de şöyle der: ‘’Yusuf (as) hapishane arkadaşına, onlar tarafından bilinen kelimelerle ve onların kral için kullandıkları isimle hitap etmiştir.’’ Üçüncü Anlamı: İtaat edilen efendi. Cevheri şöyle der: ‘’ Topluluğun üstü/başı oldum anlamında ‘’rabbeytu’l-kavm’’ denilir. İbn Manzur da şöyle der: ‘’Araplar, ‘Filanın benim üstümde, beni idare eden bir efendi olmasını, falan kişinin bana efendi olmasına tercih ederim’ anlamında derler. Dördüncü Anlamı: Terbiye eden, yetiştiren. Er-Rağıb el İsfehani şöyle der: ‘’ Rab kelimesinin aslı terbiyedir. Terbiye de bir şeyi tamam oluncaya kadar aşama aşama inşa etmek ve yetiştirmektir. Onu terbiye etti anlamında: rabbehu, rabbahu ve rabbebehu’’ denilir. Beşinci Anlamı: Bir şeyi ıslah eden. İbn el-Faris şöyle der: ‘’Rab, bir şeyi ıslah eden demektir. Bir kimse, arazisini ıslah ettiği zaman: Rabbe fülanun day’atehu’ denir. Istılah Anlamı Yönünden Rububiyyet Tevhidi Rububiyyet Tevhidi: Allah’ın (cc) her şeyin Rabbi, maliki, yaratıcısı ve rızık vericisi olduğuna; O’nun hayat veren ve öldüren, fayda ve zarar veren olduğuna; zorda kalanların duasına sadece O’nun icabet ettiğine; her şeyi yönettiğine; her hayrın O’nun elinde olduğuna, her şeye gücü yettiğine ve bu konuda kendisinin hiçbir ortağının olmadığına inanmaktır. (Ebu Hanifenin İtikat Esasları, s; 193, 194, 195) ‘’Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?’’ (Ankebut: 61) ‘’ Andolsun ki onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah…” derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah’a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.’’ (Lokman: 25) ‘’ De ki: ‘Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip çeviren kimdir? Onlar: ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyleyse de ki: Peki siz yine de korkup sakınmayacak mısınız?’’ (Yunus: 31) Bugün insanların çoğu Allah’ın (cc) varlığını, yaratan ve rızık veren olduğunu ve bu gibi vasıflarını kabul etmenin Müslümanlık için yeterli olacağını savunurlar. Halbuki bu ayetler bizlere Mekke dönemi müşriklerinde nasıl bir Allah (cc) inancı olduğunu göstermektedir. Rab’lik noktasında Allah’ın (cc) yaratan, öldüren, rızık veren gibi vasıflarını inkar etmemek, sadece bunlara iman etmek o kişilerin Müslüman olabilmeleri için yeterli olmamıştır. Allah’ın (cc) Rab’lik konusunda nasıl ki bu vasıflarına iman etmek gerekiyorsa aynı zamanda yarattıklarının kanunlarını belirleyen, tek otorite sahibi olan, yarattıklarına yasaklar ve serbestler belirleyen ve kanunlarına kayıtsız ve şartsız tek itaat edilen gibi Rab’lik vasıflarına da iman etmek gerekmektedir. İşte Mekke müşriklerinin ve günümüz müşriklerinin maalesef içerisine düştüğü en belirgin şirk türlerinden biriside budur. ‘’ Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, hükmetmek de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.’’ (Araf: 54) Nasıl ki kulları yaratan, yediren ve içiren, kainat işlerini düzene koyan yalnızca Allah (cc) ise, yine kullarının hayat nizamlarını belirleyen, hayatları için yasaklar ve serbestler belirleyen, üstün otorite ve egemenlik sahibi de yine Allah (cc) olmalıdır. Rab’lik sıfatına bu şekilde baktığımızda bir çok insanın Rab’lik noktasında şirke düştüklerini görmek mümkündür. Günümüzde, insanların vicdanlarında inanıp kabul ettikleri rab ile, yaşantılarında hükümlerine teslim oldukları rabler aynı değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah’ın rab’liğini, vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu, pratik hayatlarında Allah’tan başka rablerin emirlerine ve hükümlerine teslim olmaktadırlar. Kur’an’ın bizlere anlattığı müşrik toplumların, Allah’ı inkar etmediklerini ve O’nun bazı Rab’lik vasıflarını kabul ettiklerini görmek mümkün. Fakat o insanlar ve günümüz insanlarının ortak hastalıkları, inandıkları Allah’ın kanunlarına değil, insanların kendilerinin belirledikleri kanunlara, siyasi liderlerine ve Allah’a isyan olan konularda dini liderlerine itaat etmeleridir. Siyasi liderlerin Rab edinilmesi: Bugün insanlara Allah’ın indirdiği Kur’an ile değil yerine insan ürünü olan beşeri kanunlar ile hükmedilmektedir. İnsanların hayat nizamını belirleyen, ceza hukuku tayin eden, helaller ve haramlar belirleme noktasında laik ve demokratik bir sistemin varlığı mevcuttur. Bu kanun ve yasalar tamamen Allah’ın şeraitine aykırı ve O’nun kanunlarına muhaliftirler. Kaldı ki Allah (cc) insanları kendi kanunları ile değil de farklı kanunlar ile yönetmenin kafirlik olduğunu belirtmiştir. ‘’Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.’’ (Maide: 44) Örnek olarak Allah (cc) içkiye, kumara, zinaya, faize yasak diyorken aynı zamanda egemenliğin kayıtsız ve şartsız kendisine ait olduğunu bizlere bildiriyorken, bir başka parti veya yönetimin bu yasaklara serbest demesi ve egemenliğin Allah’ta değil de insanlarda olduğunu söylemesi sonucunda eğer bir kişi bunlara rağmen itaati bu parti ve yönetimlere yapıyorsa, bu parti ve yönetimleri Allah’tan başka Rab edindiği anlamına gelir. İşte bu noktada, Allah’ın hükümlerine muhalif, Allah’ın kanunlarına aykırı olan her hangi bir meclisin, partinin, devletin kanunlarına uymak; terbiye eden, otorite sahibi olan, kulları üzerine egemen olan, kanunlarına itaat edilen olarak bilinen Allah’ın Rab’lik sıfatında O’na ortak koşarak Allah’tan başka Rab edinmek anlamına gelir. Dini liderlerin Rab edinilmesi: Yine yukarıda ki örnekte olduğu gibi, bir kişinin Allah’ın yasakladığı konularda, Allah’a isyan olan meselelerde dini liderine itaat etmesi onu, Allah’tan başka Rab edinmesi anlamına gelmektedir. Örnek olarak, Allah (cc) gaybı yalnızca kendisinin bildiğini ve buna hiç kimseyi ortak etmediğini bildirmektedir. ”De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir.’’ (Neml: 65) ”Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir.” (Kehf;26) Yine Allah (cc), tevbenin ve duanın yalnızca kendisine edileceğini, ancak kendisinden medet umulacağını, fayda veya zararı ancak kendisinin takdir edeceğini bizlere bildirmiştir ve bu vasıfların tümü Allah’ın ilahlık vasıflarıdır. ”Ey müminler! Allah’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur;31) ”Hala mı Allah’a tevbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler?’’ (Maide: 74) ”Allah’tan başkasına dua ettikleri şeyler, bir şey yaratamazlar. Onlar, kendileri yaratılmışlardır.” (Nahl;20) ‘’Artık Allah ile beraber başka birine dua etmeyin.” (Cin;18) ”Allah’tan başka çağırdıklarınızın hepside sizin gibi kuldur. Sözünüz gerçekse çağırın da cevap versinler size.” (Araf;194) ”Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu,O’ndan başka giderebilecek yoktur. eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. (Yunus;107) Her hangi bir dini liderin bu yasakları serbest yapması sonucunda örneğin; yanınızda olmasam da beni yardıma çağırın sizi görür ve duyarım, tevbe verme yetkisi bende de mevcuttur, iş, rızık herhangi bir hayır namına bana dua edin veya aracı kılın, bir musibeti başınızdan def etmek için bana seslenin vb… emirlerine karşılık bu dini liderlere itaat, onları Allah’tan başka Rab edinmek anlamına gelir. ”Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe; 31) Bu ayet yahudi ve hıristiyanlar adına inmiş bir ayettir ve yahudilerin, hıristiyanların, alimlerine bilginlerine kulluk ettiklerini ve onları Allah Teala’dan başka rabler edindiklerini ve bu şekilde onları Allah’a (cc) ortak koştuklarını anlatmaktadır. Bu ayetin o dönemdeki yahudi ve hıristiyanların olayı üzerine inmesi hükmün sadece onları kapsadığı, diğer insanlarında onların bu amellerini uyguladıklarında, aynı fiilleri işlediklerinde bunu yapan kişileri de kapsamayacağı anlamına gelmez. Allah Teala onların uyguladıkları bir şirk fiili neticesinde Kendisinden başka rab edinerek ona ortak koştuklarını bildirmesi, aynı şirk fiilini onlardan sonraki dönemde yaşayan insanların işlemesi sonucu şirk olmayacağı anlamına gelmez. Şirk amelleri bellidir ve bunu işleyen herkes müşrik olur. Mesela hıristiyanlar; İsa (as) haşa Allah’ın oğludur diyorlar. Bu kelimeyi hıristiyan olmayan hatta Müslüman olan bir kişide söylese dinden çıkar ve müşrik olur. Bu şirktir ama, sadece bunu söyleyen hıristiyan olursa dinden çıkar, çünkü ayet hıristiyanların bu amelleri sonucu sadece onlar için indi demek mantıksızdır. Yani sebep hususi olsa da, hüküm umumidir. Ayet hakkında bu kısa açıklamayı yaptıktan sonra şimdi çeşitli tefsir kitaplarından bu ayetin tefsirlerini aktaralım: İmâm Ahmed, Tirmizî ve İbn Cerîr’in muhtelif kanallardan olmak üzere Adiyy İbn Hatim (r.a.) den rivayetlerine göre Allah Resulü (s.a.) nün daveti ona ulaştığında Şam’a kaçmıştı. O, cahiliye devrinde hıristiyan olmuştu. Kız kardeşi ve kavminden bir grup esir edildiler. Sonra Allah Resulü (sav) kız kardeşine ihsanda bulundu ve ona hediyeler verdi ve o da kardeşine dönerek onu İslam’a ve Allah Resulü’ nün (sav) yanına gelmeye teşvik etti. Adiyy Medine’ye geldi. Kabilesi Tayy içinde reis olup babası Hatim et-Tâî cömertlikle meşhurdu. İnsanlar onun geldiğini haber verdiler. Adiyy, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde Allah Resulü’nün (sav) yanına girdi. Allah Resulü (sav) : «Onlar Allah’tan ayrı hahamlarını, rahiplerini rabler edindiler.» ayetini okudu. Adiyy der ki: Ben: Muhakkak onlar, onları rab edinmediler ki dedim. Evet, alim ve hahamları (yöneticileri) onlara helali (serbest) haram (yasak)kıldılar, haramı da helal kıldılar. Ve onlar da kendilerine uydu. İşte onların alimlerini rab edinmesi budur, buyurdular. Onlar Allah’tan ayrı hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler. Ayetinin tefsirinde Huzeyfe ibn el-Yemman, Abdullah İbn Abbas ve başkaları: Muhakkak ki onlar, onların serbest ve yasak kıldıklarında onlara tâbi olmuşlardır, demiştir. (ibn kesir, tevbe suresi 31. Ayetin tefsiri bkz) ‘’Hahamlar (alimler) ve rahiplerini Rab’ler edindiler…”: Bu kısmın gerçek manasını, bizzat Peygamber (sav) kendisi açıkladı. Daha önceleri bir hıristiyan olan Adiy b. Hatim, İslam’ı kavrayıp anlamak niyetiyle geldiği zaman, taşıdığı şüpheleri gidermek için Peygamber’e (sav) birkaç soru sordu. Bu sorulardan biri şu idi: “Bu ayet bizi, alimlerimizi ve rahiplerimizi Rabler edinmekle suçluyor. Bunun gerçek manası nedir? Zira biz onları kendimize Rabler edinmeyiz” dedi. Hz. Peygamber (sav) cevaben, ona karşı bir soru yönelttiler: “Siz onların yasak ilan ettiklerini yasak, onların serbest kabul ettiklerini serbest sayıp öylece kabul etmiyor muydunuz?” Adiy, “Evet böyledir” diye tasdik etti. Peygamber (sav) , “İşte bu sizin onları kendinize rabler edinmenizdir” buyurdu. Dolayısıyla bu hadis-i şerif, Allah’ın kitabına yetki tanımaksızın helal ve haramın sınırlarını belirleme yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilah ve rab ittihaz ettiklerini ve onlara kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini göstermiş olmaktır. Onların, a) Allah’a oğullar isnad etmek, b) Kanunları yapma yetkisini Allah’tan başka kimselere vermekle itham edildiklerine ayrıca dikkat edilmesi gerekir. Bu iki husus Allah’ın varlığına inansalar bile, onların O’na inandıklarına dair iddialarının inandırıcı olmadığını ispat eder. Allah hakkındaki böyle yanlış bir kavrayış, mensuplarının Allah’a olan inançlarını anlamsız kılar. (Mevdudi, tevbe suresi 31. Ayetin tefsiri bkz) Tefsir bilgini Sudey, bu ayeti açıklarken şöyle der; `Onlar yüce Allah’ın kitabını arkalarına atarak din adamlarının hükümlerine başvurdular. Bundan dolayı yüce Allah bu ayetin devamında `Oysa onlara sadece tek ilaha kulluk etmeleri emredilmişti’ buyuruyor. Yani o tek ilah bir şeyi yasak kılınca o şey yasak sayılacak, O’nun serbest ilan ettiği şeyler serbest bilinecek, koyduğu yasaya uyulacak ve verdiği hüküm yürürlüğe konacaktır.” Tefsir bilgini Alûsî de bu ayeti şöyle açıklıyor; “Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre bu ayetteki ilah edinmekten maksat, Kitap ehlinin din adamlarını evrenin ilahları saydıkları, böyle bir inanç taşıdıkları değildir; buradaki ilah edinmekten maksat, onların din adamlarının kişisel emirlerine ve yasaklarına uymalarıdır.” (Seyyid Kutub, Tevbe suresi 31. Ayetin tefsiri bkz) Özet olarak Rab kavramını açıklamaya çalıştık. Allah’ın (cc) yasakladığı her hangi bir hükmü serbest, serbest yaptığı her hangi bir hükmü de yasak yapan kişilere itaat, onları Allah’tan (cc) başka Rab edinmek manasına gelmektedir. Bugün egemenliği Allah’tan (cc) alarak bunu kendilerinde gören, Allah’ın kitabı ile insanlara hükmetmeyen ve dini lider diye ortaya çıkarak Allah’ın (cc) ilahlık vasıflarının kendilerinde de olduğunu öne süren tağutların yasaklarına ve serbestlerine itaat bu manaya gelir. Masiyet olan konularda kullara itaat asla olmaz.

Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol