Oy Kullanmanın Hükmü ve Gereksizliği


Hamd; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri yaratan, yarattıklarına ise hükmeden Allah’a mahsustur. O’ndan bağışlanma ve merhamet dileriz. O’nun doğru yola eriştirdiğini kimse saptıramaz, O’nun saptırdığına ise kimse hidayet edemez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sav) O’nun kulu ve Resulüdür. Bu konu Allah’ın (cc) kitabında ve göndermiş olduğu Peygamberinin (sav) sünnetinde gayet açık bir meseledir. Fakat buna rağmen insanların birçoğu konu hakkında Kur’an ve sünnet dışı teviller ile ayrılıklara düşmüş ve bu ayrılıklar bir mesele hakkında birbirinden farklı birçok görüşün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Şayet meselemizin İslami hükmü soruluyorsa, o halde konumuzun cevabını nefsi istek ve arzularımızda değil, tek İslam kaynağı olan Kur’an ve sünnette aramalıyız ve gerçekten samimi isek, çıkan hükümden sonra batıl tevillere giderek konuyu mihverinden saptırmadan Allah ve Resulünün hükmüne razı olmalıyız. Meseleye sadece “verdiğimiz bir oy, ne olacak ki” diye bakmamalıyız. Zira ortada Allah’a karşı işlenen çok büyük bir suç vardır. Örnek olarak bir kişi “ yaratıcı olarak aramızdan birisini oy vererek seçin” dese buna nasıl yaklaşırsınız? Tabi ki “olmaz öyle şey, bir kişinin yaratıcılık iddia etmesi ve başka bir kişinin de kendisi için Allah’tan başka bir yaratıcı seçmesi mümkün bile olamaz” dersiniz. İşte nasıl ki Allah’tan başka bir yaratıcının olması ve bir kişinin de Allah’tan başka yaratıcılık iddia eden birisine oy vermesi mümkün bile olamazsa, yine aynı şekilde bir kişinin Allah’ın kanunları dışında farklı bir kanun ile insanlara hükmetmesi ve bir başka kişinin de o kanunlara itaat ederek oy vermesi de mümkün olmayacak bir durumdur. Zira söylenen bu iki vasıfta Allah’ın ilahlık vasıflarıdır ve bu yetkiler yalnızca Allah’a aittir. وَالأَمْرُ الْخَلْقُ لَهُ أَلاَ ‘’Yaratmak da, emretmek (hükmetmek)de Allah’a aittir.’’ (A’raf: 54) Bir diğer husus ise, malumdur ki günümüz laik yönetimleri Allah’ın kitabını hüküm kitabı, kanun kitabı olarak kabul etmez ve kendi hükümlerini kendileri belirlerler. Belirledikleri bu hükümler asla Allah’ın razı olacağı hükümler değil aksine Allah’ın belirlemiş olduğu hükümlere muhaliftir. Örnek olarak Allah hırsızın cezasına, hırsızlık yapanın elinin kesilmesi olarak hükmetmişken günümüz laik yöneticileri hırsıza hapis cezası uygulamaktadırlar. Allah (cc) miras hukukunda erkeğin aldığının yarısı kadar kadına verirken laik yönetimler bu dağıtıma eşit olarak hükmetmiş ve erkeğe de kadına da eşit dağıtım yapmışlardır. Bu ve bunlar gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Burada anlatmak istediğimiz şey, Allah’ın kitabını hükümsüz bırakarak, kendilerinin daha iyi kanunlar belirlediklerini savunan kişilere oy vermek, onların bu amellerini, yani Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyerek, O’nun hükümlerine muhalif kanunlar ile kendilerini yönetmelerini istemektir. Bu şekli ile bakıldığında aslında Allah’ın kitabı ile hükmetmeyen, onu hükümsüz bırakan, Allah’ın yasaklarını serbest, serbestlerini ise yasak yapanlar aslında bir nevi oy kullanan seçmenler olmaktadırlar. Seçmenler, verdikleri oylar ile millet vekillerini meclise sokarlar. Adı üzerinde, bu kişiler millet adına vekillik yaparlar. Yani insanların oy vererek başa getirmesi sonucunda bu kişilerde seçmenler adına vekaleten meclis içerisinde Allah’ın kitabını, onun içerisinde ki hükümleri, umursamadan, yok sayarak kendi isteklerine ve arzularına göre Allah’ın kullarına kanunlar belirlerler. Evet seçmenlerin oy vererek vekil tayin ettikleri bu kişiler aslında içkiyi, kumarı, zinayı, faizi vb… Allah’ın kitabında yasak olan hükümleri serbest yaparak vekillik ettikleri oy sahipleri adına bu yasaları çıkartırlar ve bu şekilde bu suçta seçmenlerde birebir ortak olurlar. Meseleye sadece bir oy diyerek değil de bu şekli ile bakıldığında ortaya çok vehim sonuçlar çıkmaktadır ve öyledir de… Şimdi maddeler halinde oy kullanan kişinin neden müşrik olduğunu kısaca izah etmeye çalışalım inşallah. Tağutu Tekfir Etmedikleri İçin Biz tağutun açıklamasını kavramlar bölümünde izah etmiştik. (bkz: tağut 1, tağut 2) Yine de burada kısaca değinelim. Tağut, Allah’a inanmak ile birlikte, O’nun çizdiği sınırları tanımayarak kendisinin de ibadet edilecek bir mabud olduğunu düşünen veya Allah’ın vasıflarının kendisinde de olabileceğini savunan ve bu şekilde Allah’a karşı haddini aşan her kişinin adıdır. Geçmişte de, günümüzde de tağutun şekli genelde yönetici ve din adamı kisvesi altında ortaya çıkan kişilerde görülmüştür. Günümüz yöneticilerinin tağut olma sebepleri, bahsettiğimiz gibi Allah’ın kitabındaki hükümleri iptal ederek onun yerine ona muhalif kanunlar ile insanlara hükmetmelerinden dolayıdır. Kaldı ki ayette: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resul’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa: 59) Ayetin mefhumu muhalifinden şu hüküm çıkmaktadır: Anlaşmazlıkları Allah ve Resulünün dışında farklı bir merci’ye götürmek, Allah’ı ve ahiret gününü inkar etmektir. Çünkü Allah ve Resulünün hükmü dışında hüküm belirleyenler ve o hükümler ile insanlara hükmedenler, sahte ilahlardır ve dolayısı ile tağutlardır. Kişinin önce tağutu inkar ve tekfir etmesi, İslam’a girebilmesi için ilk şarttır. (Bakara: 256) Ve bir kişi eğer ki tağutu inkar etmişse artık o kişinin tağutun kanunlarına itaat etmesi, Allah’ın şeriati dışında farklı bir şeriati desteklemesi söz konusu bile olamaz. Eğer öyle olursa kişi sadece Müslüman olduğunu iddia eder ve bu iddiadan öteye de geçmez. “Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun! Kendilerine tağutu tekfir etmeleri emrolunduğu halde, tağutun önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa: 60) Bu ayette Allah (cc), Kur’an’a ve ondan önce indirilmiş olan kitaplara inandığını söyleyen, fakat buna rağmen tağuta muhakeme olmak isteyen, ondan hüküm isteyen bir kişinin iman iddiasını يَزْعُمُونَ diyerek kişinin kendice ileri sürdüğü iddiadan ibaret olduğunu bildirmiştir. Çünkü kişiye tağutu tekfir etmesi, onu inkar etmesi emrolunmuştu. Fakat buna rağmen yine de bu kişi tağutun hükmünü istemekte. Burada kişinin Müslüman olabilmesi için önce tağutu tekfir etmesinin gerekti vurgulanmakta ve tağutu inkar eden kişinin buna rağmen ondan hüküm istemesi de o kişinin Müslümanlık iddiasını geçersiz saymaktadır. Yani Müslüman olduğunu hatta Kur’an’a ve ondan önceki kitaplara dahi inandığını söylemiş olsa bile, tağuttan hüküm istemesi dahi o kişinin iman iddiasını geçersiz yapmaktadır. Bu ayet günümüzdeki Müslüman olduğunu söyleyen, Kur’an’a ve daha önceki indirilen kitaplara dahi inandığını öne süren kişilerin, oy kullanarak tağuttan hüküm istemeleri sonucunda, iman iddialarının geçersizliğini ortaya koymaktadır. Dolayısı ile kişinin önce tağutu inkar ve tekfir etmesi gerekmektedir ve sonrasında ise zaten tekfir ettiği kişilerin veya ideolojilerin hükmüne itaat etmesi söz konusu bile mevzu bahis olamaz. Allah’tan Başka İlah Edindikleri İçin Bu konunun çözüme ulaşmasını isteyen her kişi öncelikle iki hususu kabul etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde mesele asla İslami bir hüküm ile sonuçlanmayacaktır. Birinci husus, kişinin önce hüküm verme, kanun koyma yetkisinin Allah’a ait bir ilahlık vasfı olduğunu kabul etmesi gerekmektedir. Örneğin nasıl ki insanı, hayvanı, bitkileri, kainatı yaratmak Allah’a ait bir ilahlık vasfı ise aynı şekilde hüküm vermekte, yarattıklarını yönlendirecek kanunları belirlemekte yine Allah’ın bir ilahlık vasfıdır. وَالأَمْرُ الْخَلْقُ لَهُ أَلاَ ‘’Yaratmak da, emretmek (hükmetmek)de Allah’a aittir.’’ (A’raf: 54) İkinci bir husus da, kanun koyma, hüküm belirleme yetkisinin Allah’a ait bir ilahlık vasfı olduğunu kabul eden kişinin, Allah’ın (cc) bu yetkiye asla kimseyi ortak etmediğini, bu ilahlık vasfının yalnızca O’na ait olduğunu kabul etmesi gerekir. Nasıl ki yukarıda verdiğimiz örnekte yaratmak Allah’a ait olup bu vasfında kimse O’na ortak olamazsa, yine aynı şekilde hükmetmekte yalnızca O’na aittir ve bu vasfında da asla bir ortağı olamaz. اأَحَدً حُكْمِهِ فِي يُشْرِكُ وَلَا ‘’O hükmünde kimseyi ortak etmez.’’ (Kehf: 26) لِلّهِ إِلاَّ الْحُكْمُ إِنِ ‘’Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.’’ (Yusuf: 40) Konu sadece bu şekli ile değerlendirildiğinde bile ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır: O halde nasıl ki Allah’tan başkasına yaratıcılık vasfı vererek itaat edilmesi şirk ise aynı şekilde Allah’tan başkasına kanun koyuculuk vasfı vererek itaat edilmesi de şirktir. Çünkü bunların ikisi de belirttiğimiz gibi Allah’ın ilahlık vasıflarıdır. Günümüzde parlementer rejimlere kişinin oy vererek itaat etmesi, Allah’ın şeriati, hükümleri, kanun ve yasaları olmasına rağmen bunun yerine farklı kanun ve yasalara itaat ederek bu ilahlık vasfını o parlementerlere vermesi sonucunda Allah’a şirk koşması anlamına gelmektedir. “Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediklerini kendilerine meşru kılan ortakları mı var?” (Şura: 21) İçkiye, kumara, faize, zinaya ve bunun gibi daha birçok münkerata Allah (cc) izin vermemiştir. Allah’ın izin vermediği, yasakladığı şeyleri kendilerine serbest yapan ortakları mı var? Evet var. Günümüz laik yönetimde Allah’ın izin vermediği şeylere izin veren ve bu kanunlara uyan, oy veren, bu şekilde Allah’a hüküm konusunda ortak koşan, Allah’tan başkasının da bu yetkiye haiz olacağını düşünerek O’na ortaklar edinen insanlar var. Bu ayette de Allah (cc), yasaklamış olduğu hükümleri serbest yapan kişilere itaat edenleri, Kendisinden başka bu hüküm sahiplerini ortak edindiklerini bildirmektedir. Allah’tan Başkasına da İbadet Ettikleri İçin İbadet kastı taşıyan itaat’e konumuz ile alakalı örnek olarak verilecek ayetlerden birisi de, tevbe suresinin 31. Ayeti kerimesidir: ‘’Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini rabler edindiler. Ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlara tek ilah olan Allah’a kulluk etmeleri emrolunmuştu. O’ndan başka ilah yoktur. Allah müşriklerin koştuğu ortaklardan yücedir.’’ (Tevbe: 31) Bu ayette Allah, Kendisinin şeriat olarak yasaklayıp hükme bağladığı meseleleri serbest yapan, serbest olarak hükme bağladığı meseleleri de yasak yapan din adamı ve lider konumundaki kişilerin bu şeriatlerine itaat eden kişileri, Allah’tan başka rab edindiklerinden dolayı onları suçlamış ve bu itaatlerinin Allah’tan başkasına ibadet etmek anlamına geldiğini açıklamıştır. Bu ayetin Resulullah (sav)’den yapılan tefsirine bakılabilir. (İbn Kesir tefsiri) Resulullah (sav), Allah’ın yasak dediği bir şeyi serbest, serbest dediği bir şeyi de yasak yapan kişilere itaat’i Allah’tan başkasına ibadet olarak tefsir etmiştir. Kaldı ki, Allah’a isyanın olduğu noktalarda kullara itaat etmeyi yasaklayan birçok hadisler bulunmaktadır. Bugün günümüz tağutları da, Allah’ın yasak dediği hükümleri serbest yapmış, hatta Kur’an-ı Kerimi yönetim kitabı olarak kabul etmeyerek onun yerine kendilerinin karar verdikleri hükümler ile insanlara hükmetmektedirler. Yukarıdaki ayette bahsedilen ehli kitabın durumuna, bugün Allah’ın ilahlığını, yani kanun koyucululuk sıfatını kabullenmeyen insanlara/tağutlara, oy vererek onlara itaat eden kişilerde düşmüşleridir. “ De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kime lanet ve gazap etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta ibadet edenler kılmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.’’ (Maide: 60) “Andolsun ki biz her kavme: ‘Allah’a ibadet edin ve tağuta ibadetten kaçının’ diyen bir Peygamber gönderdik.’’ (Nahl: 36) “Tağuta kulluk (ibadet)etmekten kaçınan ve Allah’a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı!’’ (Zumer: 17) Mevdudi bu ayetler hakkında şöyle der: ‘’Bu üç ayette de ‘’tağuta ibadet’’le kastedilen, tağuta itaat ve köleliktir. Daha öncede işaret ettiğimiz gibi, Kur’an terminolojisinde tağut kavramıyla, Allah’a isyan ederek Allah’ın mülkünde kendi buyruk ve yasalarını hakim kılmaya çalışan ve O’nun kullarını ya zorbalık ve terörle ya da vaad, ulufe veya propaganda gibi aldatıcı yollarla kendisine itaat ve kulluğa çağıran her türlü devlet, hükümet, düzen, sistem, önder, kişi yada zümrelere boyun eğmek ve ona itaat ederek onun koyduğu buyruk ve yasalara bilerek isteyerek uymak açıkça tağuta kulluk, tağuta ibadet etmek demektir.’’ (Kur’an’ın dört temel terimi, s. 108) İbadet ile ilgili daha geniş bilgi için kavramlar bölümünde ki ibadet başlığı okunabilir. Tağutun Kanunlarına İtaat Ettikleri İçin Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc), bizlere Kendi kanunları ile hükmetmeyenlerin tağut/kafir olduklarını bildirmektedir. “Kim Allah’ın kanunları ile hüküm vermezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” Bu kişilerin kafir olma nedeni, ayette belirtildiği gibi hüküm kitabı olarak Allah’ın kanunlarını esas almamaları, insanlara Allah’ın kanunları ile değil de kendilerinin belirledikleri kanunlar ile hükmettikleri içindir. Bu bakımdan Allah, Kendi hükümleri dışında farklı kanunlar ile hükmeden tağutların kanunlarına itaat etmeyi yasaklamış ve onların kanunlarına itaat eden kişileri müşrik olarak tanıtmıştır. “Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de müşrik olursunuz.” (Enam: 121) Bu ayette, Resulullah (sav) dönemimde ki müşriklerin, Müslümanların kafalarını karıştırmak, insanların Müslüman olmalarını engellemek adına ortaya attıkları şüphelerinden bahsedilmektedir. Bu şüphe ise şu: Sizler Müslüman olduğunuzu söylüyorsunuz. Fakat siz kendi kestiğiniz hayvanlara helal derken, Allah’ın canını aldığı, kendiliğinden ölen hayvanların etlerine haram diyorsunuz. Kafirlerin ortaya attıkları bu şüphe sonucunda bazı insanların içlerine kuşku düşmüştü. İşte tam bu sırada Allah, bu ayeti kerimeyi inzal buyurdu ve Allah bir işi hükme bağladıktan sonra O’nun hükmüne muhalif olan herhangi bir hükme itaat etmenin şirk olduğunu bildirdi. Bu ayetin tefsirine çeşitli tefsir kitaplarından bakılabilir. Fakat biz bazı tefsirlerden alıntı yaparak konuyu biraz daha aydınlatalım. Bu dinde hakimiyet, itaat ve uyma konusunda gösterilen kesinliği ve açıklığı iyice kavrayabilmemiz için son açıklamanın önünde biraz duralım. Bir Müslüman’ın Allah’ın şeriatından kaynaklanmaksızın, hakimiyeti tek başına O’na özgü kılmaya dayanmaksızın herhangi bir insanın koyduğu en ufak bir hükme uyması… Bu ufak noktada Müslüman’ın ona uyması kendisini Allah’a teslim olmuşluktan (Müslümanlıktan) çıkarıp O’na ortak koşmuşluk (müşriklik) konumuna getireceğini Kur’an ayeti kesin ve net bir şekilde ifade etmektedir. Bu konuda İbn-i Kesir şöyle diyor: “Yüce Allah’ın şu sözüne gelince: “Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de müşrik olursunuz.” Yani siz Allah’ın size emrettiği şeylerden ve sizin için belirlediği şeriatından sapıp, ondan başkasının sözüne uyarsanız ve başkasını O’na tercih ederseniz şirktir. Tıpkı şu sözünde belirlediği gibi: “Din bilginlerini ve ruhbanlarını Allah’tan başka Rabler edindiler.” (Tevbe Suresi: 31) (Seyyid Kutup Tefsiri) Allah’ın ilâhlığını kabul etmekle birlikte Allah’tan yüz çevirenlerin yollarını ve buyruklarını izlemek de şirktir. Allah’ın birliğini kabul etmek, hayatın tüm yönlerinde Allah’a itaat etmektir. Allah’ın yanı sıra bir başka kişiye daha itaat edilmesi gerektiğine inanan bir kimse akide açısından şirke düşmüştür. Haram ve helâl kılma yetkisini kendisinde gören böylesi kişilere Allah’ın yol göstericiliğini hiçe sayarak itaat eden bir kimse ise şirke amelî açıdan girmiş olur. (Mevdudi Tefsiri) Tağutlara İnkarlarında Vekalet Verdikleri İçin İslam şeriatinde vekalet hukuku denen bir uygulama vardır. Örneğin, evlilik uygulamasında evlenecek olan kız rızasını vererek bir kişiyi vekil tayin eder ve nikahın yapıldığı ortama gitmese de evlilik sahih olur. Rızasını vererek vekil tayin ettiği kişi kız adına konuşarak nikah kıyılır. Burada evlenen kişi vekil olarak tayin edilen şahıs değil, o ortamda bulunmasa da vekili aracılığı ile kız olur. Bu sadece bir örnektir. Bu uygulamanın aynısı laik tağutların milletvekilleri ile oy veren seçmenler arasında da gerçekleşir. Şöyle ki; seçmenler birbirinden farklı yönetim biçimleri olan partilerden herhangi birine oy vererek o partinin üyelerini vekil olarak tayin edip meclise sokarlar. Meclise giren seçmen vekilleri yani milletvekilleri ise seçmenleri adına o meclis içerisinde Allah’ın şeriatini esas almadan, kendi kanunlarını yürürlüğe koyarlar ve seçmenlerini bu kanunlar ile yönetirler. Seçmenlerin oy vererek vekil tayin ettiği kişiler, Allah’ın kanunlarını asla sistemlerine karıştırmazlar. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıdır diyerek Allah’ın hükümlerini esas almaz ve kanunlarımıza dini düşünce veya inançlar karıştırılamaz diyerek kendi kanunlarını kendileri belirlerler. Göreve başlamadan önce, Allah’ın şeriatini hükümsüz bırakarak onun yerine laik kanunları insanlara tatbik edeceklerine dair taştan heykellerin önünde yemin ederler. Bu inançlarını realitede de sergilerler. Örneğin Allah’ın kitabında hırsızın elinin kesilmesi emredilirken laik düzenler hırsıza hapis cezası uygularlar. Allah’ın kitabında mirasta erkeğe iki kadına bir verilmesi emredilirken, bu kişiler erkeğe de kadına da eşit dağıtım yaparlar. İçki, kumar, zina, faiz gibi insanların dünyevi açıdan da uhrevi açıdan da helaka uğramalarına neden olacak münkeratlar Allah’ın kitabında yasaklanmışken, laik tağutlar bunların yasaklanması bu devirde olacak iş değildir diyerek bunları serbest bırakırlar ve insanları da bu suçları işlemeleri adına teşvik ederek kurum ve kuruluşlar açarlar. Allah’ın kitabında yahudi ve hıristiyanları dost edinmek, onlara sevgi beslemek kesin hükümler ile yasaklanmışken, tağutlar onları dost edinmekten ve onlara karşı her zaman sevgi beslediklerini belirtmekten asla çekinmezler. Kısacası laik tağutların yönetim şekilleri Allah’ın kitabına dayanmaz aksine Allah’ın kanunları ile taban tabana tezatlık teşkil eder. Aslında yukarıda sayılanlar ve daha saymadığımız birçok isyan amellerini tağutlar ile birlikte onlara bu vekaleti veren kişilerde işlemiş olmaktadırlar. Evet meseleye sadece bir oy olarak bakan kişilerin, işin bu boyutunu da düşünmeleri gerekmektedir. Bu bakımdan seçmenlerde verdikleri oylar ile tağutların Allah’a olan isyanlarında onları vekil tayin ederek vekaletlerini verdiklerinden dolayı onların suçlarında yine onlara birebir ortaktırlar. “Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisa: 85) “Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.” (Bakara: 257) “Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri veli edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur.” (Al-i İmran: 28) Bu örnekleri çoğaltmak gayet mümkün. Fakat aklı selim düşünen bir kimse için mesele gayet açık. Bir tarafta Allah’ın evrensel olarak indirdiği Kur’an şeriati, diğer tarafta ise insanların kendilerinin oluşturdukları ve Allah’ın kanunlarına muhalif olan sistemleri. Kişi bu iki yolu seçmekte özgürdür. Müslüman olduğunu söyleyen bir kişinin kanunlarını belirleyen yalnızca Allah’tır. Bu bakımdan hem Müslüman olduğunu söyleyen hem de Allah’ın yol göstericiliğini kabul etmeyerek Kur’an nizamı dışında farklı sistemlere boyun eğerek itaat eden kişinin Müslümanlık iddiası boştur. Allah’ın şeriati dışında kalan diğer tüm beşeri sistemler cahiliye sistemleridir. Allah’ın nizamı dururken onu esas almayarak, Allah’ın yol göstericiliğini kabullenmeyerek icat edilen diğer tüm kanunlar cahiliye kokan, hiçbir soruna çözüm olmayan, menfaat ve çıkar amaçlı oluşturulan ve karanlıklara mahkum olan kanunlardır. Oysa insanı yaratan ve yarattığı kullarını tatmin edecek en güzel hükümleri belirleyen ancak Allah’(cc)tır. “Yoksa onlar cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?” (Maide: 50) Özet olarak şunu deriz ki; Alemlerin Rabbi olan Allah’ın (cc) şeriati dışında farklı sistemlere boyun eğerek itaat etmek, Allah’ın insanlar için belirlediği kanunlarının hilafına farklı kanunlara rıza göstererek tabi olmak Allah’a, egemenlik noktasında şerik edinmektir ve buda şirktir. Bugün, ister ehveni şer, ister maslahat gereği isterlerse farklı sebeplere dayanarak açık naslardan sonra tevil yolunu tutarak oy kullanan kişiler müşrik olmuşlardır ve cehaletleri ile de mazur değillerdir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol