DIRAR MESCİD [ Zararlı Mescid ]


>>> DIRAR MESCİD (ضرار المس) KELİMESİNİN ANLAM ve MUHTEVASI <<< Dırar; Sakıncalı, zarar veren anlamında kullanılmaktadır. Kelime bütünü ile ele alındığında sakıncalı, zarar veren mescid (cami) anlamına gelir. Zarar veren cami mi olur derseniz elbette olur, olmuşta… Şeytanın kirli ve sinsi metodu olan, insanları Allah’ın adı ile aldatma projesinde bu seferde camiler aktif rol oynamakta. Bu camilerde, Allah’ın ayetleri gizlenmekte, Allah’ın dini yerine batıl itikatlar insanlara nakşedilmekte, tağutların, Allah düşmanlarının zulüm ve fıskları insanlara güzel gösterilmekte aynı zamanda buraların içerisinde tağutlar cemaate sevdirilmekte, övülmekte ve insanlar birer tağut sevdalısı olarak camiden çıkmaktadırlar. Tağutların istediği din anlatılmakta, demokrasiye, laikliğe aykırı hiçbir söz söylenmemekte sisteme aykırı bir sohbet verilmemektedir. Şimdi önce mescid-i dırar yani zarar veren cami ile alakalı ayetleri aktaralım ve sonrasında ise kısaca nuzulü sebebinden bahsedelim inşallah. ‘’Bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.’’ (Tevbe: 107, 108, 109) Resulullah (sav) Medine’ye hicret etmiş, İslam’ın ışığı gün geçtikçe daha fazla yanmaya başlamıştı. Bunu henüz bir tehdit olarak görmeyen Ebu Amir, bedirde Allah’ın (cc) Müslümanlara yardımı ile kazanılan savaş sonrası tedirgin olmaya başlar. Ebu Amir, hıristiyan bir din adamıdır. Din bilgisi iyi olan bu şahsiyetten İslam’la karşılaştığında ona iman etmesi beklenirken aksine İslam’a buğz ve nefreti artmış ve onun mesajını engellemek adına büyük mücadeleler vermiş, İslam’a karşı savaşmış ve maddi manevi yardımlarda bulunmuş bir şahsiyettir. Bir rivayete göre Uhud savaşında, savaş meydanında yere açtığı çukurlardan birine Resulullah (sav) düşmüş ve yaralanmıştır. Müşriklerin gün geçtikçe hezimetlerinin ve kayıplarının arttığını gören Ebu Amir, tam ümidi kestiği bir sırada aklına gelen yeni bir şeytanî fikir ile Rum kralı Hirakl’e gidip ondan İslam’a karşı savaşması adına yardım istemeyi planlar. Gittiği bu yerden dostları olan münafıklara bir mektup yazar ve onlardan bir cami yapmalarını ve bu cami içerisinde hakkı gizleyerek inkar etmelerini, Müslümanların arasına ayrılık, fitne, fesat tohumları ekerek onları birbirine düşürmelerini, Allah’ın dinini yanlış ve batıl olarak asıl mesajından uzak olarak sunmalarını ve daha bunlar gibi İslam’ın ruhuna aykırı görüş ve düşünceleri insanlara benimsetmelerini ister. Kendisinin ise büyük bir ordu ile döneceğini bildirir. Bu camiyi inşa eden münafıklar, Tebük seferi hazırlığında olan Allah Resulü (sav)’ne gelerek, bir cami yaptıklarını ve bu caminin yapılış amacının tamamen iyi olduğunu, aralarındaki yaşlıların, sakatların, yağmurlu ve geç saatlerde kuba mescidine gidemediklerini bu bakımdan böyle bir şey düşündüklerini söylerler ve Resulullah (sav)’tan bu cami içerisinde bir vakit namaz kıldırmasını isteyerek, caminin meşrulaşmasını hedeflerler. Resulullah (sav), sefer hazırlığında olduğunu ve döndüğünde eğer Allah (cc) izin verecek olursa kıldıracağını söyler. Seferden dönüş sırasında ise Allah (cc), Peygamber (sav)’e söz konusu ayetleri indirerek işin iç yüzünü açıklar. Ve Resulullah (sav) ise döndüğünde orada namaz kıldırmak yerine, o camiyi sahabelerine emir vererek yaktırır. İbni Kesir şöyle der: Allah Teâlâ da buyurur ki: «Allah şehâdet eder ki; onlar hiç şüphesiz (maksatlarında ve niyetlerinde) yalancılardır.» Onlar, bu mescidi ancak Kuba mescidine zarar vermek, Allah’a küfretmek, müminleri parçalamak ve kendisine rahib denilen gerçekte ise fâsık olan Allah ve Resulü ile harbeden Ebu Âmir el-Fâsık için —Allah ona lanet etsin— bir hazırlık olmak üzere inşâ etmişlerdir. Allah Teâlâ’nın : «Orada asla durma.» kavli Allah tarafından Resulüne bir yasaklamadır. Ümmeti de orada namaz kılma hususunda kendisine tâbidir. Seyyid Kutub ise şu güzel açıklamayı yapar: Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- döneminde İslam ve Müslümanlara bir komplo merkezi olarak kurulan bu mescid, -Mescid-i Dırar- sırf Müslümanlara zarar verme, Allah’ı inkâr etme, gizliden gizliye Müslüman topluma komplolar düzenleyenlerin toplantılarını kamufle etme ve din perdesi altında bu dine darbeler indiren, din düşmanlarının yardımlaşmalarını örtbas etme amacına yöneliktir. Bu mescid, bu dinin düşmanlarının başvurduğu iğrenç planlara uygun olarak değişik görünümler altında ortaya çıkmaktadır. Görünürde İslam’dan yana, gizliden gizliye de İslam’ı ortadan kaldırma ya da kötüleme yahut karıştırma veya basitleştirme amacına yönelik bir hareket olarak belirir. Kimi zaman, arkasına gizlenip bu dine darbeler indirmek için din maskesine bürünen rejimlerin kılığında ortaya çıkar bu mescid. Bu mescid, bazen İslam’ın boğazlandığını, yok edildiğini görüp de bu yüzden üzülenleri uyutmak için çeşitli örgütler, kurumlar, İslam’dan söz eden kitap ve araştırmalar kılığında ortaya çıkar. Böylece İslam’ın ortadan kaldırıldığına üzülen insanlar bu teşkilâtlar ve kitaplar aracılığı ile, “İslam ayaktadır, onun için korkacak bir şey yok, üzülmeniz yersizdir” telkinleriyle uyutulurlar. Bu zarar amaçlı mescid, değişik görünümler altında ortaya çıkmış, çıkmaya devam edecektir de. Zarar amaçlı mescidler (Mescid-i Dırarlar) birçok görünümler altında belirebilecekleri için, bunları ortaya çıkarmak üzerlerindeki yanıltıcı maskeleri indirmek, gerçek mahiyetlerini ve gizli amellerini insanlara açıklamak kaçınılmazdır. İbn Teymiyye şöyle der: Kısacası, bu mescidi yapan kimseler orada Allah’ın ve Peygamberin emirlerini uygulamak amacı değil, başka bir amaç taşıyorlardı… Özellikle bu binalar Müslümanlara zarar verdikleri, küfre çanak tuttukları, müminler arasında ayrılık çıkardıkları, Allah’a ve Resulullah’a ters düşmüş münafıklar ile bid’atçılara zemin hazırladıkları oranda ‘’Dırar Mescidi’’ ne daha çok benzer hale gelirler. (Sırat-ı Müstakim, s:573) Bu ayetlerin tefsirine çeşitli kaynaklardan bakılabilir. Evet, bugünde tağutların bu camileri yaptırma amaçları biliyoruz ki, hakkı inkâr etmek, onu gizlemek, dini tahrif etmek, insanlara şirki ve küfrü sevdirmek, kendilerine baş kaldırmayan birer asker haline getirmektir. Birde bu camileri yaparlarken de iyilikten başka bir şey istemediklerini söylerler. Bayram namazlarında olsun, Cuma namazlarında olsun biliyoruz ki bel’am’lar, diyanetin kendilerine verdiği yazılı hutbeyi insanlara okumaktalar ve bu yazılanın dışına asla çıkamamaktadırlar. Şimdiye kadar hiç camilerde tağutun ne olduğunu işittiniz mi? Hayır… Allah’ın indirdiği Kur’an ile hükmetmeyenlerin, kanun koyma yetkisini insanlarda görerek, onlara beşer kaynaklı hükümler ile hükmetmenin kafirlik olduğunu duydunuz mu? Hayır… Tağutlara itaat etmenin, oy kullanmanın şirk olduğunu işittiniz mi peki? Hayır… İşte bunlar ve bunlar gibi birçok ayetin okunmaması hatta okunmasının yasaklandığı bu dırar mescidler de hak gizlenmiyor mu? Allah’ın ayetleri örtbas edilmiyor mu? Amaç ve gayeleri, camileri açmalarındaki hedefleri ortaya çıkmıyor mu? Laikliği, demokrasiyi övüyor ve milli bayramlar dedikleri günleri yine bu camilerin içerisinde kutluyorlar. Tağutu red etmeden, şirki tanıyıp hayattan çıkartmadan asla Müslüman olunmadığı bir gerçektir. İnsanlara bunları anlatmak yerine hutbelerde çiçekten, böcekten, orman haftasından, abdestten, teyemmümden bahsediyorlar. İşte Resulullah (sav) tarafından yaktırılan o günkü mescid-i dırar’ın en büyük özelliklerinden ve yapılma amaçlarından biriside buydu. Kaldı ki, Allah (cc), kimlerin cami yaptırabileceğini, buna hak sahibi olanların kimler olduğunu yine ayetlerinde bildirmiştir. ‘’Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.’’ (Tevbe: 18) İlk şart Allah’a iman etmektir. Allah’a (cc) iman ise tağutu red etmeden veya bir yönetici için Allah’ın (cc) kanunlarını esas alarak onunla hükmetmeden asla mümkün olamaz. Dolayısı ile bu kişilerin camileri yaptırmaya da asla hakları yoktur. Velhasıl, günümüz camilerinin tağutlar tarafından açılmasının nedeni, gerçekten insanlar ibadet etsinler diye değil aksine, kirli politikalarını sürdürebilmek için Kur’an’ın asıl mesajından insanları uzak tutmak ve insanlara devlet meselelerine karışmayan, ‘nasıl yaşarsan yaşa Allah dersen Müslüman kalırsın’ inancını empoze eden, Allah düşmanlarını iyi, muvahhid Müslümanları ise terör, vatan haini olarak gösteren bir dini insanlara benimsettirmek içindir.

Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol