Aracılık ''Allah ile kendi arasına vasıta edinmek''

Hamd; Kendisinden başka İlah olmayan, yardımcıdan münezzeh olan, kullarına şah damarlardından bile daha yakın olan, eşi ve benzeri olmayan alemlerin Rabbi olan Allah’a (svt) mahsustur. O’ndan bağışlanma ve mağfiret dilerim. Salat ve selam; kendisine tabi olanlara Rablerine giden yolu gösteren, dinde hiçbir şeyi eksik bırakmadan tebliğ eden, kendisinden sonra dine eklemeler yapan kişileri sapıklık ve ateşle müjdeleyen, Resulullah (sav)’e olsun. Yazımın başında önemli bir hususa değinmek isterim. Allah (svt), insan oğlunu yaratmış ve onları yaratılışlarından bu yana kavimlere, ümmetlere bölmüştür. Bunun yanında Allah (svt), ayırmış olduğu her ümmete uyarıcı Peygamberler göndermiş ve onlarla birlikte her birine sahifeler, kitaplar indirmiştir. Allah’ın (svt) buyruklarını açıkladığı ve vahiy doğrultusunda insanlara hakkı getiren Peygamberlere inanarak onların yolunu takip edenler kurtuluşa ermiş, Peygamberleri yalanlayanlar veya onların getirdikleri şeriati yalanlayanlarda Allah’ın (svt) azabı ile başbaşa kalmışlardır. İnkarcıların, kendilerine Peygamber aracılığı ile gönderilen mesajı yalanlama sebepleri ortak bir nedene dayanmaktadır. Onlar genelde, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadıklarını, atalarından, büyüklerinden, önderlerinden daha önce böyle bir şeyi duymadıklarını savunarak Peygamberlerin getirdikleri mesajları yalanlama yolunu tutmuşlardır. وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُواْ حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا أَوَلَوْ كَانَ آبَاؤُهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلاَ يَهْتَدُونَ “Onlara, “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e uyun” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?”[1] Ayrıca kendilerine gönderilen Peygamberlerin mesajını yalanlayan insanların ortak bir diğer özellikleri de, asla Allah’ı (svt) inkar etmeyen, O’nun yaratma, rızık verme, öldürme veya diriltme gibi sıfatlarını kabul eden topluluklar olmalarıdır. [2] Hatta Resulullah (sav)’in döneminde ki inkarcılar, Resulullah (sav)’in Peygamberliğini dahi inkar etmiyorlardı. قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لاَ يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ “Onların söylediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıkça Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.”[3] Bu ayetin tefsirinde de Peygamberin yalanlanmadığı, aslında O’nun getirmiş olduğu mesajın yalanlandığı yer almaktadır.[4] Peygamberlerin getirmiş olduğu vahiy kaynaklı mesajlar, müşriklerin alışageldikleri inançlarına, önderlerinin, atalarının kendilerine öğrettikleri inanç biçimlerine uymadıklarından dolayı onları yalanladılar. İşte bizde bu meseleyi değerlendirirken, gerçekten Allah’ın (svt) rızasını gözetmeli ve atalarımızdan, önderlerimizden duyup gördüklerimizi bir tarafa bırakarak, Allah’ın göndermiş olduğu kitabı ve Peygamberi doğrultusunda yolumuzu aydınlatmalıyız ki doğru yolu bulabilmiş olalım. Eğer ki Allah’ın (svt) kitab’ı ve Resulünün sünnetinde gittiğimiz yolun batıl olduğunu tesbit edersek, o halde helak olan önce ki kavimlerin durumuna düşmeden evvel, derhal daha önce görüp duyduklarımızı bir tarafa bırakarak Kur’an’a ve sünnete sarılmalıyız ve bu iki kaynağın dışında giden tüm yollardan uzak durmalıyız. وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”[5] إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ “Muhakak ki bu Kur’an, en doğru yola iletir…”[6] İnsanın hata edebilmesi, yanlış yola girebilmesi, yanlış bir itikat üzerine amel ediyor olabilmesi mümkün olabilecek durumlardır. Burada önemli olan birinci mesele; kişinin gittiği yolu, itikadının doğru olup olmadığını Kur’an ve Sünnet ile tesbit etmesidir. İkinci önemli mesele; Kur’an ve Sünnet dairesinde tahlil etmiş olduğu yolu eğer ki bu iki kaynağa aykırı ise, amacı da gerçekten Allah’ı razı etmekse hata ettiğini kabul ederek derhal üzerinde bulunduğu yolu diretmeden terk edip Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bir akide oluşturmalıdır. Unutmamak gerekir ki şeytan yanlış yaptı, hata etti ve bu hatasından dönmek yerine, Rabbinden özür dileyip tevbe etmek yerine inkar yolunu tuttu ve inkarında diretti. Fakat Adem (as) hata etti ve bu hatasının hemen akabinde hatasını kabul ederek Rabbine tevbe etti ve Allah’ta (svt) onun tevbesini kabul etti. Üçüncü önemli mesele ise; bahsettiğimiz helak olan bu topluluklar, önderlerinden, atalarından duyup gördükleri bir akide üzereydiler. Peygamberleri onlara hakkı getirince, bunu daha önce hiç işitmediklerini söylüyorlardı. Ve ayrıca onlar, kendilerine akideyi öğreten önderlerinin yanlış bir yol üzerinde olduklarına ve kendilerini de yanlış bir yola sevkedebileceklerine asla ihtimal vermiyorlar ve onlara da asla bu konuda leke sürdürmüyorlardı. Bu bakımdan önderlerini takip ederken, onların yanlış yolda olabileceklerini düşünme gereği bile duymuyorlardı. Allah’ (svt) da bu bakımdan onlara bir kısım ayetlerde önderlerinin, bağlı oldukları mercilerin de yanlış olabileceklerini, onları yanlışa sevkedebileceklerini onlara söyleyerek bu gerçeği ifade etmekte ve gözü kapalı olarak birilerine tabi olup da amel edenlere gittikleri yolun sağlamasını yapmalarının gerektiğini bildirmektedir.[7] Bizde meseleyi değerlendirirken, tarikatımızdan, şeyhimizden, hocamızdan duymuş olduklarımız, onların bize öğrettikleri Kur’an’a ve Sünnete aykırılık arz ediyorsa, önceki insanların yaptığı gibi: “ biz bunu daha önce hiç işitmedik, bizim şeyhlerimiz bize bunu söylemişse bir bildikleri vardır, onlar Allah dostlarıdır” gibi tevillere gitmeden Allah’a ve Resulüne teslim olmalı, Adem (as)’ı örnek alarak hatada diretmeden tevbe ederek yolumuzu değiştirmeliyiz. Sonuçta yaratılmış olan insanlardan kim olursa olsun yanlış olabilir, hata edebilir fakat haşa Allah’ın (svt) kitab’ında yanlışlık veya hata beklenilemez. Kişi tercihini yaparken bu konuya dikkat etmeli ve neyi kabul edip neyi red ettiğini bilmelidir. Bu kısa hatırlatmayı yaptıktan sonra konumuza geçelim inşallah. İslam’da aracılık, bugün insanların kast etmiş olduğu anlamı ile asla yoktur. Hatta bahsetmiş olduğumuz bu inkarcı ümmetlerin genelinin üzerinde bulundukları inanç biçimleri buydu. Bunun delillerini birazdan sizlerle paylaşacağım. Aracılıltan kasıt; Allah’ın (svt) buyruklarını insanlara anlatmak, insanlara anlayamadıkları hususlarda bilgi vermek, insanların, Allah’ın (svt) razı olacağı amelleri işlemelerine vesile olarak onları Rablerine giden yola ulaştırmak, onlara hakkı anlatarak batıldan uzaklaşmalarını sağlamaksa eğer bu doğrudur. Böyle bir aracıya ihtiyaç vardır. İşte bu şekil aracılara’da Allah (svt) sahifelerini ve kitaplarını indirmiş ve onları Peygamber olarak görevlendirmiştir. كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ “Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”[8] Fakat aracılıktan kasıt; kendisine dua edilerek rızık, evlat, hidayet istenecek, hayrı getirecek veya şerri engelleyebilecek, gaybı bilecek, imdat ve istiğase de bulunulacak, tevbeleri kabul edecek Allah’tan (svt) gayri birinin tasarrufuna veya Allah’ın (svt) böyle birine yetki verdiğine inanmaksa eğer, kendilerini İslam’a davet ettikleri Peygamberlerin, gönderildiği ümmetlerde ki inkarcı kavimlerin içerisine düştükleri şirk türü bu tür aracılıktan dolayıydı. Allah’ı (svt) inkar etmeyen, O’na inanan, O’na bir takım amelî ibadetleri dahi sunan bir kişi nasıl şirk işleyebilir? Böyle bir amel, özellikleri sayılan bir kişiden beklenebilir mi? Öncelikle yukarıda da kısmen değindiğimiz gibi, bu nokta da Allah’ı (svt) inkar eden bir topluluktan Kur’an-ı Kerim’de bahsedilmez bile. Allah (svt) müşrik insanları tanıtırken onların, Kendisine inanan, hatta O’na ibadî amelleri sunan kişiler olduklarını bizlere bildirmektedir. وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّهِ إِلاَّ وَهُم مُّشْرِكُونَ “Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.”[9] Bu bakımdan şirk, kelime anlımı itibarı ile de Allah’ın (svt) varlığını inkar etmek değil aksine, O’na inanmakla birlikte bir takım ibadet içerikli amelleri O’ndan başkasına da sunmaktır. Aracılık şirki bugün sadece bizim toplumumuzda varlığı ortaya çıkmış bir inanış biçimi değildir. Aksine Nuh (as) kavminden bu yana, yer yüzünde yaşayan tolulukların ortak hastalıklarındandır. Ayrıca aracılık şirki, Allah’a (svt) yaklaşmak gibi iyi bir niyetle ortaya çıkan bir durumdur. Böyle olmasından dolayı Şeytan bu nokta da insanların çoğunu aldatmış ve insanların Allah (svt) inancına dokunarak onların şirk koşmalarını sağlamıştır. وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا “Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Suvâ’dan, Yeğûs’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin!” [10] Buhari şöyle demiştir, İbn Abbas (ra) şöyle dedi: Nuh kavmindeki putlar sonra araplara geçti. Ved, Devmetü’l Cendel’de idi. Suva Hüzeyl kabilesine aitti. Yağus önce Murad sonra da Sebe’de Cürüf’te Gutayf oğullarına aitti. Yauk’da Hemdan’a aitti. Nesr’de Hiymerlilerden Ziküla hanedanına aitti. Bunlar Nuh (as) kavminden iyi kimselerin adlarıdır. Bunlar ölünce şeytan bu kimselerin toplumlarına fit verdi; “ bunların oturdukları meclislerde putlarını dikin ve onların adlarını verin” dedi. Onlarda bunu yaptılar, onlar ölünceye kadar bunlara tapılmadı. İzleri silinince tapıldı… Yauk ve Nesr, bunlar Adem’le (as) Nuh (as) arasında iyi kimselerdi. Bunları izleyen kimseler vardı. Ölünce bunları izleyen arkadaşları: “ Onların heykellerini yapsak onları hatırladıkça daha istekle ibadet ederiz” dediler. Böylece heykellerini diktiler. Onlarda ölüp bir sonra ki nesil gelince, iblis içlerine işledi ve: “ Sizden öncekiler bunlara tapıyorlardı, o vesile ile yağmur yağıyordu” dedi. Onlarda tapmaya başladılar. [11] Bu isimler esasen bazı iyi kimselerin isimleriyken vefatlarında onların adına ve oturdukları yerlere Şeytan’ın aşılama ve telkinleriyle dikmeler dikilmiş ve bunların adları verilmiş, sonra da onları tanıyanlar kalmayınca bilmeden bunlara tapılmıştır. İbn Ebi Hatim’in Urve b. Zübeyr’den rivayetine göre Vedd, en büyükleri ve en iyileri idi. Bunların hepsi Ademoğullarından idi. Bir rivayete göre de Vedd, yüce Allah’tan başka ilah edinilenlerin ilkidir. Abd b. Humeyd’in Ebu Mutahher’den rivayet ettiğine göre Ebu Cafer Muhammed Bâkır şöyle demiştir: Vedd, kavmi içinde sevilen müslüman bir kişiydi. Ölünce Babil yurdunda kabrinin etrafında ordu kurdular, yas tuttular. İblis onların bu feryadını görünce bir insan biçiminde onlara: “Sizin ağlayıp sızladığınızı ve üzüldüğünüzü görüyorum. Size onun bir şeklini, resmini yapsam, toplandığınız yere koysanız da onu ansanız” dedi. Peki dediler. Bunun üzerine iblis Vedd’in şeklini yaptı. Onu toplantı yerlerine koydular. Babilliler onu anarlardı. İblis bunu görünce: “ Nasıl, evlerinize de yapsam, herkes evinde de ansa olur mu?” dedi. Onu da yaptı, bu şekilde onu anar oldular. Sonra çocukları yetişti. Çocuklar büyüklerin ona yaptıklarını görüyordu. Nesil uzadıkça onu niye andıkları unutuldu. Tuttular, ona ilah diye tapınmaya başladılar. İşte yer yüzünde Allah’tan başka ilk tapınılan Vedd oldu.[12] Ayette adı geçen isimler, Allah’a kulluk eden, Müslüman, salih olan kişiler olarak bilinmektedir. Bu insanlar öldükten sonra şeytan o kavmin insanlarına vesvese vermiş ve Allah’a (cc) yaklaşmak için, dularını Allah’a ulaştırmaları için ve bu gibi çeşitli nedenlerden ötürü salih olan bu kişilerin heykellerini yapmışlar ve onları Allah (cc) ile aralarına aracı tayin etmişlerdir. Nuh (as) zamanında aracalık denen şirk inancının tohumları atılmış ve bu inanç günümüze kadar varlığını değişik şekillerde sürdürmüştür. Alemlere rahmet olarak gönderilen, Peygamberlerin sonuncusu olan Allah resulü (sav) ‘in dönemindeki müşriklerin, şirk olan inanış biçimlerinden birisi de yine aracılık şirki idi. Onlar Allah (svt)’ı bu noktada da tevhid etmeye yanaşmamışlar ve kendileri ile Rableri arasına aracılar tayin ederek ibadeti Allah (svt) ile birlikte onlarada etmişlerdi. أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ “İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.”[13] Allah (svt) müşriklerin putlara tapmalarından ve: “Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz” demelerinden haber veriyor. Yani onları, putlara ibadet etmeye özendiren şey şudur: Onlar putlar edindiler, bunları da kendi iddialarına göre Allah’a yakın melekler suretinde yaptılar. O suretlere ibadetlerini meleklere ibadet yerine koydular. Allah katında kendilerine şefaat ve yardım etsinler, dünya zorluklarında kendilerine kolaylıklar sağlasınlar. Katade, Süddi ve Malik, Zeyd b. Eslem’den rivayet etmişlerdir, İbn Zeyd “ Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye” ayetinde, bize şefaat etsinler ve bizi O’na yaklaştırsınlar, demiştir… Peygamberler onları bundan reddetmek, buna bir son vermek ve onları ortağı olmayan bir tek Allah’a ibadete davet etmek için gelmişlerdir. Bu müşriklerin kendiliklerinden uydurdukları bir şeydir. Allah ona izin vermemiş, ondan razı da olmamıştır.[14] Katade dedi ki: Müşriklere Rabbiniz ve yaratıcınız kimdir? Gökleri ve yeri kim yaratmıştır? Semadan su indiren kimdir? Diye sorulduğunda, Allah diyorlardı. Bu sefer onlara: Peki putlara ibadetinizin anlamı nedir? Denilince, şöyle cevap veriyorlardı: Bizi Allah’a yakınlaştırsınlar, O’nun nezdinde bize şefaat etsinler diye. [15] Mekkeli müşrikler ve genelde tüm müşrikler, “ Biz başka kimselere yaratıcı oldukları için kulluk etmiyoruz. Biz sadece Allah’ı yaratıcı olarak kabul ediyor ve O’na itaatte bulunuyoruz. Ancak O’nun yüce makamına doğrudan ulaşamadığımız için, arada bulunan mübarek zatlara dua ediyor ve dualarımızı Allah’a çabucak ulaştırsınlar diye onlara müracaatta bulunuyoruz” demektedirler.[16] Daha fazla müfessirin ayet hakkında ki nakillerini aktarmamız mümkün. Fakat kanaatimce bu kadarı meseleyi daha iyi anlamamıza yeterli olacaktır. Mekkeli müşriklerin Allah’a (svt) yaklaşmak gibi güzel bir niyetleri vardı. Fakat bu niyetlerini şirk olan amel ile gerçekleştirdiler. Onlar salih insanların veya meleklerin putlarıdır dedikleri nesneleri dualarında Allah (svt) ile kendi aralarına aracı tayin ettiler. Dualarının, yakarışlarının, isteklerinin bu şekilde Allah’a (svt) ulaşacağına inandılar. İnsanlara genelde putlara secde eden, Allah’ı (svt) inkar eden gibi özellikleri ile tanıtılan Mekkeli müşriklerin, günümüz insanlarından pekte farklı yanlarının olmadığını görüyoruz. Bugünde insanların bir kısmını Allah’ı (cc) inkar etmemekle birlikte, kendi ağızlarının günahkar olduğunu, Allah katında salih insanların makam sahibi olduğunu, onların aracılığı ile Allah’ın (svt) dualara icabet edeceğini ve bunlar gibi nedenler doğrultusunda dualarını mezarlara, türbelere, canlı veya cansız yaratılmışlara sunduklarını, onlara rabıtalar yaparak bu şekli ile Allah (svt) ile kendi aralarına aracı olarak tayin ettiklerini müşahade etmekteyiz. Bu kişiler bu amelleri gerçekten de Allah’ı (svt) razı etmek için yapıyor olsalarda durum değişmemektedir. Yapılan bu ameller şirk olduğundan ötürü Allah (cc) katında bu amellerin hiçbir değeri ve önemi yoktur ve bu kişilerin iyi niyetlerine asla itibar edilmeyecektir. Çeşitli tarikatlarda bu uygulamaları görmek mümkündür. Bu uygulamalar tamamen kendilerinin oluşturdukları, kendilerinin ürettikleri bilgilerden ibarettir. Yoksa Allah(cc); birilerinin aracı olarak tayin edileceğini, birilerine tasarruf yetkisi verdiğini, tevbe almak için Kendisinden başka bir merciye gidilmesinin gerektiğini, yaratılmış mahluklara rabıta yapılarak Kendisine yaklaşmanın mümkün olabileceğini hiçbir yerde bildirmemiştir. Kur’an ve Sünnet’te bu tür uygulamaların yeri yoktur. Aksine bu uygulamalar görüldüğü gibi Allah’ın (svt) kitabında da Resulünün sünnetinde de yerilmiş ve şirk olarak tanıtılmıştır. Peki neden aracılık şirktir? Vermiş olduğumuz ayetler de ve ayetlerin nakillerinde neden aracılığa şirk denmiştir. ARACILIK NEDEN ŞİRKTİR? Bahsetmiş olduğumuz bu tür aracılık, yani; dua ederken birilerini aracı tayin etmek, duaların bu şekilde Allah’a (cc) ulaşacağına inanmak, yaratılmışlara rabıta yapmak, Allah’tan (cc) başkasına tevbe için müracaat etmek, duayı kabirlere, türbelere sunmak, gaybı bilmek, fayda veya yarar sağlamak, hidayet etmek gibi eylemlerin tümü Kur’an ve Sünnette ibadet olarak adlandırıldığından dolayı, bu amellerin Allah (cc) ile beraber bir başkasına da sunulması, ibadetin bir kısmını Allah’a (cc) diğer bir kısmını ise O’ndan başkasına sunmaktır. Kişi kelime-i tevhidi söylediğinde, ibadet edilecek Allah’tan (cc) başka bir mabudun olmadığını ve ilahlık makamının yalnızca Allah’a (cc) ait olduğunu ifade etmektedir. Allah (cc), duanın Kendisine ulaştırılması için bir aracıya, yardımcıya ihtiyacı olmayandır. Allah (cc) böyle bir aracının ihtiyacından münezzeh ve yücedir. Allah (cc) kuluna şah damarından dahi daha yakın olandır.[17] Allah (cc) duaları aracısız olarak işiten ve duaya icabet edendir.[18] Bu tasarruf haklarını Allah (cc) vermiştir, bunlar Allah’ın (cc) izni ile oluyor diyen kişiler, ya Resulullah’ın (sav): “Ey kızım Fatıma. Babanın Peygamberliğine güvenme. Baban bile Allah’tan (cc) senin başına gelebilecek bir şeyi engellemeye gücü yetmeyendir.” Sözünü bilmeyen kişilerdir, yada bu yetkinin Resulullah’a (sav) dahi verilmemesine rağmen ondan başkasına verildiğini iddia eden birisidir. Bu sayılan vasıfların, Allah’ın (cc) ilahlık makamı olduğunu bildiren ilgili bir kısım ayetler şu şekildedir: أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَّا تَذَكَّرُونَ ”(Onlar mı hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve (başındaki) sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah’tan başka bir ilah mı var! Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!”[19] وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ”Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun.Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu,O’ndan başka giderebilecek yoktur. eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur.”[20] وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ”Kim Allah ile berâber, hakkında hiçbir delil bulunmayan başka bir ilâha yalvarırsa, artık onun hesâbı ancak Rabbinin katındadır. Şu şübhesiz ki, kâfirler kurtuluşa ermez.”[21] وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ”Allah ile birlikte başka bir ilaha dua edip yalvarma! O’ndan başka ilah yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.”[22] إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ”Allah’tan başka çağırdıklarınızın hepside sizin gibi kuldur. Sözünüz gerçekse çağırın da cevap versinler size.”[23] وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ ”Allah’tan başkasına dua ettikleri şeyler, bir şey yaratamazlar. Onlar, kendileri yaratılmışlardır.”[24] وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ ”Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”[25] فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ ” Öyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. ”[26] فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّهِ فَانْتَظِرُواْ إِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُنتَظِرِينَ ”De ki: “Gayb ancak Allah’ındır.”[27] لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ”Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir.”[28] Çünkü şirk; uluhiyete ait özelliklerde yaratılanı, yüce yaratıcıya benzetmektir. Bu özellikler, zarar ve fayda verme, nimet verme ve nimeti engelleme gibi duayı, ümidi, korkuyu ve tek Allah Teala’ya karşı yapılacak her türlü ibadeti gerekli kılan şeylerdir. Kim, bunlardan herhangi birine, yaratılanlarında gücünün yettiğine inanırsa yaratıcıya ortak koşmuş olur… Alûsî şöyle der: Yüce Allah’tan gaflete düşerek sıkıntılı zamanlarında onlardan yani velilerden medet beklerler ve onlara adakta bulunurlar. Bunların aklı başında olanları şöyle der: “Bunlar, bizimle Allah Teala arasında birer vasıtadırlar. Biz, sadece Allah için adakta bulunuyoruz ve bu adağın sevabını da veliye bağışlıyoruz.” Şüphesiz onların ilk iddiaları yani velilerin yüce Allah ile kendileri arasında birer vasıta olduğu iddiası “Biz, bu putlara sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyen putperestlerin sözlerine çok benziyor. Ben, velilerin türbelerinin eşiğinde secde eden pek çok insan gördüm. Onlardan bazıları da bütün velilerin, kabirlerinde oldukları halde tasarrufta bulunabileceklerine, ancak bu tasarruflarının, velayetteki mertebelerine göre farklı derecelerde olduğuna inanmaktadırlar. Onların alimleri ise velilerin, kabirlerindeyken tasarrufta bulunmalarını dört veya beş çeşitle sınırlarlar. Kendilerinden delil istendiğinde ise “ Bu, keşif yoluyla sabit oldu” derler. Allah onları kahretsin, ne kadar da cahildirler ve ne de çok yalan uyduruyorlar… Kendisiyle tevessül edilen zata dua etmek: Bu, tevessül edilene dua etmek, ondan yardım istemek ve ancak Allah Teala’nın gücünün yeteceği bir şeyi ondan istemek şeklinde olur. Yüce Allah’tan istediği şey için onu vasıta kılmış olsa da fark etmez. Bu tür tevessül, büyük şirke dahildir. Çünkü bu, O’ndan başkasına ibadet etmek anlamına gelir…[29] Bu konu hakkında ki nakilleri de çoğaltmak mümkün. Gerçekten samimi olan bir kişi küçük bir araştırmaya girme ile bu meseleyi Allah’ın (cc) izni ile çözümleyebilir. Bahsettiğimiz gibi, Resulullah (sav) döneminde ki müşrikler ve ondan önce yaşamış olan kavimlerin milletleri genelde hep bu suçu yani aracılık şirkini işlediler. Onlar belki de iyi işler yaptıklarını sandılar. Bunun böyle olmasını sağlayan ise şeytanın kendilerine verdiği vesvese ve aynı zaman da şirk olan amellerini süslemesiyle oldu. Yaratılmışlara dua etmek, onların amellerine güvenerek onları aracı tayin etmek, Allah’ın (cc), onlara da tasarruf hakkı verdiğine inanarak zararı def ettiklerine veya fayda sağladıklarına inanmak, ölülerden yardım istemek, yanında olmayan birini zor anında yardımına çağırmak gibi yaratıcıyı bırakıp yaratılanlara yönelmek, Allah’a (cc) karşı büyük bir nankörlük ve işlenen suçların en şerlilerindendir. Bu yapılanların tümü, kişinin Allah’a (cc) etmesi gereken tevekkülü yaratılmışlara etmesi anlamına gelmektedir. Halbuki, bırakın salih olan, yaşayan veya yaşamayan insanları, tüm dünya insanları bir araya toplansalar dahi ne Allah’ın (cc) istemediği birşeyi kişiye verebilirler, ne de Allah’tan (cc) gelen herhangi bir şeyi engelleyebilirler. Artık samimi olan her kişi, bu sayılanları yalnızca kendisini yaratan, yeri, göğü ve ikisinin arasında bulunanları yaratan, kendisine rızık, mal, evlat gibi nimetleri veren ve bunları yaparkende hiç bir yardımcıya ve aracıya ihtiyaç duymayan, bundan da münezzeh olan Allah’a (cc) yapmalarıdır. Allah (cc) kuluna yakın olan, duasını dua ettiği anda işiten ve dua’ya karşılık verecek olan tek ilahtır. Sadece Allah’a (cc) dua eden bedbaht olmaz. Duasında birilerini O’na ortak eden ise iki cihanda felah bulamaz. وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”[30] قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ “Deki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?”[31] Nu’man bin Beşir (ra)’den naklen, Resulullah (sav)’in şöyle buyurduğu bildirilmiştir: “Şüphesiz ki dua ibadettir.” Tirmizi’de Enes (ra)’ten merfu olarak nakledilen hadisin metni şöyledir: “Dua ibadetin iliğidir.” Yine Tirmizi, Ebu Hureyre (ra)’den merfu olarak nakletmiştir: “Allah (cc) katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.”[32] İbn Abbas (ra)’tan Resulullah (sav)’in şöyle dediği nakledilmiştir: Allah’ı (emirlerini) gözet ki, O’nu karşında bulasın. Allah’ı bollukta tanı ki, O’da seni darlıkta tanısın. İstediğin zaman Allah’tan iste. Yardım talep ettiğin zaman Allah’tan talep et. Bil ki ümmet sana Allah’ın yazmadığı bir şeyle zarar vermek için toplansa, sana zarar veremezler. Eğer yazmadığı bir şeyle de sana yarar vermek için toplansalar, sana yarar veremezler.[33] الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ Hamd, Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Mahsustur… [1] Maide: 104 [2] Lokman: 25, Ankebut: 61 [3] Enam: 33 [4] Enam: 33, İbni Kesir tefsiri [5] Enam: 153 [6] İsra: 9 [7] Bakara: 170 [8] Bakara: 151 [9] Yusuf: 106 [10] Nuh: 23 [11] İbnKesir Tefsiri, cilt:10, s:11. Ayr Bkz: Taberi Tefsiri, Cilt: 8 s:439. Kurtubi Tefsiri, Cilt: 18, s:55, 56, 57. Razi Tefsiri, Cilt: 22 s: 158. [12] Elmalılı Tefsiri, Cilt: 8, s: 392 [13] Zumer: 3 [14] İbn Kesir Tefsiri, Cilt: 8 s: 246, 247 [15] Kutubi Tefsiri, Cilt: 15 s: 140 [16] Mevdudi Tefsir, Cilt: 5 s: 94 [17] Kaf: 16 [18] Bakara: 186 [19] Neml: 62 [20] Yunus: 106, 107 [21] Mu’minun: 117 [22] Kasas: 88 [23] Araf: 194 [24] Nahl: 20 [25] Hud: 90 [26] Hud: 61 [27] Yunus: 20 [28] Kehf: 26 [29] Ebu Hanife’nin İtikat Esasları, s: 234, 240, 249 [30] Bakara: 186 [31] Furkan: 77 [32] Buluğu’l-Meram Ahkam Hadisleri, İbn Hacer el-Askalani, s: 591 [33] İbn Kesir Tefsiri, cilt: 8 s: 268
Ashab-ı Tevhid Facebook Kullanıcısı Tarafından Kullanılmaktadır. Misyonumuz; yer yüzündeki tüm insanların kullara kulluk etmelerini engelleyerek, yalnız Allah'a (cc) kul olmalarını sağlamaktır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol